15 Aralık 2015

KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇUJİ KABİLESİNİN KÖYLERİ (KÜNÇEĞİZ, ELMABAHÇE VE HASANDERE)



KURTULUŞ SAVAŞINDA ÇUJİ KABİLESİNİN KÖYLERİ (KÜNÇEĞİZ, ELMABAHÇE VE HASANDERE) YOK  OLMAKTAN PISIYIPA KITIJ TARAFINDAN NASIL KURTARILDI ?...

Anlatan: Abarakua (Barok) Firdevs 1996 yılında 90 yaşında vefat etmiştir. Araştırmacı Zihni Şener’in Annesi Bğajupha Nezaketin teyzesidir.
Derleyen: Zihni  Pısiypa (Şener)

Çuji kabilesi yüzyıldan fazla süren ve Kafkasya’yı kan gölüne çeviren Kafkas –Rus savaşları sonunda 1864 yılında top yekûn Osmanlı topraklarına sürülmüşlerdir. 1864 yılında anavatanlarından top yekûn sürülen bu kabile son yerleşim yerine ulaşana kadar –bir anlatıma göre –beş yıl-diğer bir anlatma göre on iki yıl geçmiştir. Son yerleşim yerleri olan Bilecik merkez Künçeğiz, Elmabahçe ve Hasandede’ye geldiklerinde nüfuslarının ancak yüzde otuzu kalmıştır. Diğer kısım yollarda ve geçici yerleşim bölgelerinde sıtmadan, açlıktan ve diğer hastalıklardan telef olmuşlardır. Bu gün Rusya federasyonu sınırları içinde kalan Adler ve Pısaa bölgesinden sürüldüklerinde bir rivayete göre 1800, diğer bir rivayete göre iki binden fazla olan kabile halkı yukarıda adı geçen köylerine Bilecik Mutasarrıflığınca yerleştirildiklerinde toplam 130 hane ve 400 civarında insan kalmıştır.
1864 de Rusların sürgününde yok olmaktan kıl payı kurtulan kabile, altmış yıl sonra tekrar yok olma riski ile karşı karşıya kalır. Göç etmeye zorlandıkları Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya savaşını kaybedince, İngiltere savaşta yanında yer almış olan Yunanistan’ı silahlandırıp Anadolu’yu işgal ettirir.
İşgal genellikle iki koldan ilerlemeye başlar ilk güzergâh: İzmir’i işgal eden güçler; Salihli üzerinden Afyona doğru ilerlerler. Bu grup Cerkes Ethem’in Bandırmadan başlayarak Salihli’ye varana kadar neredeyse tamamı Kafkasyalılardan oluşan 16000 kişiyi bulan Kuvayı Milliye ordusu tarafından Salihli’de durdurulur. Gerilla ve yıpratma savaşlarıyla Ankara hükümetine zaman kazandırarak milli ordunun hazırlanmasına imkân sağlarlar. Çerkes Ethem komutasındaki bu ordu aynı zamanda Padişah ve vatan haini yobazlar tarafından Anadolu’da çıkarılan her isyanıda bastırmak zorundadır. Ankara hükümeti henüz orduya çeki düzen vermeden Yunan ordusu Afyon dolaylarına kadar gelir.
Yunan ordusunun ikinci kolu ise Çanakkale’den hareketle hızla ilerleyerek Bursa üzerinden Bilecik ve Eskişehir üzerinden hareketle İzmir’den yola çıkan birliklerle Kütahya civarında birleşirler 15Mayıs  1919 da başlayan bu işgal yerel kuvvetler ve Kuvayı Milliye kuvvetlerince yaklaşık yirmi ay yıpratma savaşları ile oyalandı. Artık Ankara hükümeti milli orduyu kurmuştu ilk ciddi sınav İnönü’de verilir.
Abhaz’ların Çuji kabilesi ’de tam bu noktada tümden yok olma riski ile karşı karşıya kaldı. Olay şöyle cereyan etti. Çanakkale-Biga üzerinden gelen Yunan ordusu Bursa’yı işgal ettikten sonra Yenişehir üzerinden köyleri yaka yaka, sürgün yorgunu bu üç Abhaz köyüne doğru hızla ilerlemektedir. Nihayet Hasandere’ye batıdan komşu olan Türk köyleri Bahçecik ve Abadiye köylerindeki yangın ve kesif dum-anı gören halk, Elmabahçe köyünün güneyinde kalan ve köyü adeta kucağına almış ve bir anne görünümümü veren Kaba ağaç dağına doğru çoluk-çocuk, yaşlısı-genci kaçmaya başlarlar. Üç köyde sadece iki kişi kalmıştır. Biri Elmabahçe köyünden yüz küsur yaşındaki Açıpha Nanduv, ( Pısiypa Zihni’nin annesi Bğajupha Nezaket’in büyük babaannesidir) torunu Bğajba Hakkı’ya “ Oğlum benim gibi kör ve yüz yaşındaki bir kadına bir şey yapmazlar, sen git’’ der ve dağa çıkmaz.  Sürgünden önceki son savaşta kocası öldüğünden dul olarak gelmiştir Türkiye’ye. Dağa çıkanlara katılmayan diğer kişi ise Künçeğiz köyünden Pısıiypa Kıtıj’dır. ( Bu şahıs Pısiypa Zihni’nin dedesidir). Onun dağa çıkmama nedeni yaşlılık falan değildir. O gün itibariyle olgun, yetişkin bir insandır ve kalmasının nedenide bu üç köyün Yunan ordusu tarafından yakılmasını önlemektir. Güvendiği tek şeyde Rumcayı iyi derecede biliyor olmasıdır. Pısiypa Kıtıj inanılmaz derecede gür sesli ve o ölçüde de soğukkanlılığı ile meşhurdur.
Batıdan doğuya doğru Türk köylerini yakarak ilerleyen Yunan ordusu için ilk durak Hasandere sonra Elmabahçe ve en sonra Künçeğiz olacaktır. Zira Bilecik’e bağlı bu üç Abhaz köyü, bir sacayağı gibi Yunan Ordusunun İnönü’ye giden yolu üzerindedir. Bu nedenle Pısiypa Kıtıj, büyükçe beyaz bir patiskayı uzunca bir sırığın ucuna bağlayıp Hasandere’nin batı çıkışına gidip gelen Yunan ordusunu beklemeye başlar. Koyunköy ile Hasandere arası üç kilometredir. Ondan önceki Bahçecik ve Abadiyenin üzerini çoktan kesif bir duman kaplamıştır. Nihayet Koyunköy’ün üzerini de Dumanlar kaplar ve yanan evlerin alevi Kıtıj tarafından görülür. Ordunun öncüleride büyük bir gürültü ile Koyunköy’ün çıkışında görünür. O an Kıtıj o gür sesiyle ve Rumca “ Komutanınızla görüşmek istiyorum bu üç köy Türk değildir “ diye bağırarak beyaz bayrak elinde Orduya doğru ilerlemeye başlar. Sesi o kadar gürdür ki, ordunun gürültüsünü bastırır. Duydukları gür ses ve Rumca sözler gelenleri susturur. Susma arka sıralara sirayet ederek tüm orduyu susturur. Kıtıj’ın durmak bilmeyen gür sesli talebi ordunun tam önüne kadar devam eder. Bu noktada da o gür Sesiyle sakin ama her gözüne baktığı askere “ Komutanınızla görüşmek istiyorum. Gördüğünüz bu köy ve sonraki iki köy Türk değildir’’ demeye devam eder. Psıyipa Kıtıj gür sesiyle ve son derece sakin bir kararlılıkla söylediği Rumca sözler etkisini gösterir. Kendisini apar topar komutanın yanına götürürler Aynı sözleri aynı kararlılık ve sakinlikte komutana da gözlerinin içine bakarak söyler. Komutan: “ Kimsin? Bu üç köy Türk değil de nedir ?’’ diye sorunca Kıtıj: ‘’Bu üç köy Abhaz dır. Ruslar tarafından topyekûn Osmanlı topraklarına sürüldüler. Rusların Kafkasya’yı ilhakından beri oradan oraya sürüklenerek bura ya geldiler. Lütfen yakmayın bu üç köyü, bunlar Türkçe bilmezler. Türk ordusunda da bu üç köyden hiç kimse yoktur’’ der. Komutan: ‘’ halk ve gençleriniz nerede?’’ diye sorar. Kıtıj, yaşlılar ve çocuklar siz bu üç köyü (Koyunköy, Bahçecik ve Abadiye’yi göstererek)  yakmaya başlayınca şu dağa çıktılar. Biz Abhazya da yaşarken bir çok Rum köylüleri bizimle birlikte yaşardı. Biz savaşı kaybedince Ruslar bizi sürdüler. Rum kardeşlerimiz hala orada yaşıyorlar. Siz Türklerle savaşmaya başlayınca yaşlılar heyeti toplandı: ”  Biz ana vatanda Rumlarla kardeşçe yaşıyorduk. Şimdi onların Türklerle olan savaşında taraf olmayalım dediler ve biz gençleri askere yollamadık. Yaklaşık bir yıldır gençlerimiz bu dağın derinliklerinde saklanıyorlar.”  Der. Komutan; ‘’ Bizim dilimizi nereden öğrendin?’’ der. Kıtıj babam askerliğini sizin oralarda yaptı. Dört yıl sizin başkentte yaşadı o zamanlar siz Osmanlılardan ayrılmamıştınız. Dönünce bana da “ Oğlum bu dili sana öğreteyim. Kim bilir nerede lazım olur “ diyerek öğretti  bana. Demek ki bu dilin lazım olacağı günde bu gündü. “ der. Komutan emir subayına dönerek: ’’Üç köyün evlerini  tek tek arayın. Silahlı görürseniz esir alın. Mukavemet edeni vurun. Sadece büyük baş hayvanlarını alın. Evlerini yakmayın ‘’ der. Atını hareket ettirdiğinde de Kıtıja dönerek sende halkının yanına dön ordu geçip gidene kadarda aşağıya inmeyin der.  
Cuji kabilesi ve bu üç köy böylece yok olmaktan kurtulur. Yunan ordusu geçtikten sonra Kıtıj köye döner ve ‘’Hapaca’a Rıtsuta’ya’’ çıkar (Hapac’lar tepesi demektir). Oradaki ulu meşe ağacına çıkarak ‘Lamçuuuğ tehlike geçti. Söyle herkes insin dağdan’ diye o gür sesiyle dağdakilere seslenir. Dağdan herkesten önce Bgajba Hakkı iner koşarak eve gelir. Baba annesi sağ ve salimdir. Tek farkla: Torununun geldiğini anlar anlamaz ‘’Vınnan!  Sıvgarzı vaama. Sıga, sıga nan! Sırbıllovn khatsk aasıgkhıyt’’ der. Anlamı : ’’Ooo annen! Beni almaya mı geldin, götür, götür, az kalsın beni yakıyorlardı,’’ demektir. ( Nançupha, kör olmasına rağmen evinin de kendisinin de yanmaktan nasıl kurtardığı başlıbaşına ilginç bir hikayedir. Ayrı bir öykü olarak sitemizde yayınlanacaktır). Üç köyün halkı da böylelikle yok olmaktan kurtulurlar. Olayda adı geçen ve hakkın rahmetine kavuşanların ruhları şad olsun.

a* ) Gerçekte gençler bu savaşta askere alınmıştır. Pısiypa Kıtıj köyleri yanmaktan kurtarmak amacıyla böyle söylemiştir.
b*  )   Pısiypa Lamçuğ  Pısiypa Zihni’nin dedesi Kıtıjın amca oğludur. 

****************************************************************************

AÇIPHA NANUV (NANÇUPHA) KENDİNİ YAKILMAKTAN NASIL KURTARDI?..

Anlatan   :  Bğajupha  Nezaket. (Nançuphanın torunu Bğajba Hakkının kızıdır).
Derleyen:  Pssiypa Zihni (Şener)

Çuji Kabilesinin kurtuluş savaşında yok olmaktan kıl payı kurtuluşu hadisesinde kendisinden bir nebze bahsedilen bu insan, aynı gün ve aynı hadisede yanmaktan; biraz kendi akıllılığı, birazda –emre muhalefet ederek- onu yanarak ölmeye terk eden Yunanlı askerin aptallığı sayesinde kurtulur.
Nançupha Abhazların Kral ailesine mensup olan ve Çujilerin top yekûn sürgününde Türkiye’ye-eşi son savaşta öldüğünden dul olarak gelen bir insandır. Acı yazgısı onu sürgünde de sınamaya devam eder. Osmanlı topraklarına göç ettikten sonra yetim olarak getirdiği üç oğlundan ikisini yine savaşlar ve törenin katılıklarından kaynaklı yitiren bu talihsiz kadın ağlamaktan gözlerini kaybeder. Yanmaktan kıl payı kurtulduğu olay olduğunda, kulakları da az işitmekte, gözleri de görmemektedir. Yüz yaşındadır bu olay olduğunda…
Yunan ordusu Türk köylerini yakarak ilerleyerek Çuji kabilesine yaklaştığında üç köyün tüm halkı aynı Abhazya’da yaptıkları gibi dağa çekilirler. Torunu Bgajba Hakkı ‘’Babaanne gel senide götüreyim. Ben sırtımda götürürüm  “ der. Nançupha: ’Oğlum, ben yüz yaşında gözü görmez, kulağı duymaz bir yaşlıyım Bana bir şey yapmazlar, sen git,’’ der ve dağa çıkmaz.  Sonra yukarıdaki öyküde bahsedildiği gibi Yunan ordu komutanı ‘’Köyü arayın, büyükbaş hayvanları alın. Silahlı görürseniz etkisiz hale getirin, evleri yakmayın,’’ şeklindeki emre itaat etmeyen bir Yunanlı asker çıkar sahneye.
Ordu komutanı emriyle evleri tek tek arayan askerlerden biri aradığı evde yaşlı bir kadının yatağında yatmakta olduğunu görür ve sorar: "Niye tek başına buradasın. Oğlun, kimsen yok mu senin?"
Açıpha nanuv, yarım yamalak Türkçesiyle: Kimi kimsesi olmadığını söyler. Fakat şömine yanmaktadır. 
Torunu Bğajba Hakkı gitmeden önce şömineye ilave odunlar atarak, babaannesinin başucuna da bir ibrik su bırakarak gitmiştir. Yunanlı asker, ocakta gürül gürül yanan ateşten bir köz alarak bu asırlık ninenin yorganının üzerine bırakır. Giderken de: ‘’ Nine üşümeyesin diye biraz daha odun ekledim ocağa’’ der çıkıp gider. Bir süre sonra Nançupha yanık kokusu duymaya başlar. Yattığı yerden doğrulur, yorganında el yordamıyla közün olduğu yeri bulur. Başucundaki ibriği alarak suyu dökerek yangını büyümeden söndürür. Böylece Yunan ordu komutanının emrine itaat etmeyen askerin Nançupha’nın (Açipha nine)  yanı başındaki ibriği almama aptallığı sayesinde Açıpha Sarya nine hem kendini hem de evi yanmaktan kurtarır. 
Kabile ile ilgili hikâyede bahsedildiği üzere, Pısiypa Kıtıj dağdaki halka Yunan ordusunun geçtiğini haber verdiğinde, Elmabahçe’ye  Bgajba Hakkı gelir herkesten önce. Torunun geldiğini anlayan, tüm ısrarlara rağmen dağa çıkmayı reddeden Açıpha Nanuv : ’’ Oğlum götür beni götür, beni de evi de yakıyorlardı,’’ der Torunu da :  ‘’ Nanuv korkma gittiler, üç köyde sağ salim’’ der. Nançupha bu olaydan sonra yedi yıl daha yaşar. 1928 yılında hakkın rahmetine kavuşur. Ruhu şad olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder