KURTULUŞ SAVAŞINDA
ÇUJİ KABİLESİNİN KÖYLERİ (KÜNÇEĞİZ, ELMABAHÇE VE HASANDERE) YOK OLMAKTAN PISIYIPA KITIJ TARAFINDAN NASIL
KURTARILDI ?...
Anlatan: Abarakua
(Barok) Firdevs 1996 yılında 90 yaşında vefat etmiştir. Araştırmacı Zihni
Şener’in Annesi Bğajupha
Nezaketin teyzesidir.
Derleyen: Zihni Pısiypa (Şener)
Çuji kabilesi
yüzyıldan fazla süren ve Kafkasya’yı kan gölüne çeviren Kafkas –Rus savaşları
sonunda 1864 yılında top yekûn
Osmanlı topraklarına sürülmüşlerdir. 1864 yılında anavatanlarından top yekûn sürülen
bu kabile son yerleşim yerine ulaşana kadar –bir anlatıma göre –beş yıl-diğer
bir anlatma göre on iki yıl geçmiştir. Son yerleşim yerleri olan Bilecik merkez
Künçeğiz, Elmabahçe ve Hasandede’ye geldiklerinde nüfuslarının ancak yüzde
otuzu kalmıştır. Diğer kısım yollarda ve geçici yerleşim bölgelerinde sıtmadan,
açlıktan ve diğer hastalıklardan telef olmuşlardır. Bu gün Rusya federasyonu
sınırları içinde kalan Adler ve Pısaa bölgesinden sürüldüklerinde bir rivayete
göre 1800, diğer bir rivayete göre iki binden fazla olan kabile halkı yukarıda
adı geçen köylerine Bilecik Mutasarrıflığınca yerleştirildiklerinde toplam 130 hane
ve 400 civarında insan kalmıştır.
1864 de Rusların
sürgününde yok olmaktan kıl payı kurtulan kabile, altmış yıl sonra tekrar yok
olma riski ile karşı karşıya kalır. Göç etmeye zorlandıkları Osmanlı
İmparatorluğu Birinci Dünya savaşını kaybedince, İngiltere
savaşta yanında yer almış olan Yunanistan’ı silahlandırıp Anadolu’yu işgal
ettirir.
İşgal genellikle iki
koldan ilerlemeye başlar ilk güzergâh: İzmir’i işgal eden güçler; Salihli
üzerinden Afyona doğru ilerlerler. Bu grup Cerkes Ethem’in Bandırmadan
başlayarak Salihli’ye varana kadar neredeyse tamamı Kafkasyalılardan oluşan
16000 kişiyi bulan Kuvayı Milliye ordusu tarafından Salihli’de durdurulur.
Gerilla ve yıpratma savaşlarıyla Ankara hükümetine zaman kazandırarak milli
ordunun hazırlanmasına imkân sağlarlar. Çerkes Ethem komutasındaki bu ordu aynı
zamanda Padişah ve vatan haini yobazlar tarafından Anadolu’da çıkarılan her
isyanıda bastırmak zorundadır. Ankara hükümeti henüz orduya çeki düzen vermeden
Yunan ordusu Afyon dolaylarına kadar gelir.
Yunan ordusunun
ikinci kolu ise Çanakkale’den hareketle hızla ilerleyerek Bursa üzerinden
Bilecik ve Eskişehir üzerinden hareketle İzmir’den yola çıkan birliklerle
Kütahya civarında birleşirler 15Mayıs 1919 da başlayan bu işgal yerel kuvvetler ve Kuvayı
Milliye kuvvetlerince yaklaşık yirmi ay yıpratma savaşları ile oyalandı. Artık
Ankara hükümeti milli orduyu kurmuştu ilk ciddi sınav İnönü’de verilir.
Abhaz’ların Çuji kabilesi
’de tam bu noktada tümden yok olma riski ile karşı karşıya kaldı. Olay şöyle
cereyan etti. Çanakkale-Biga üzerinden gelen Yunan ordusu Bursa’yı işgal
ettikten sonra Yenişehir üzerinden köyleri yaka yaka, sürgün yorgunu bu üç Abhaz
köyüne doğru hızla ilerlemektedir. Nihayet Hasandere’ye batıdan komşu olan Türk
köyleri Bahçecik ve Abadiye köylerindeki yangın ve kesif dum-anı gören halk,
Elmabahçe köyünün güneyinde kalan ve köyü adeta kucağına almış ve bir anne görünümümü
veren Kaba ağaç dağına doğru çoluk-çocuk, yaşlısı-genci kaçmaya başlarlar. Üç köyde
sadece iki kişi kalmıştır. Biri Elmabahçe köyünden yüz küsur yaşındaki Açıpha
Nanduv, ( Pısiypa Zihni’nin annesi Bğajupha Nezaket’in büyük babaannesidir)
torunu Bğajba Hakkı’ya “ Oğlum benim gibi kör ve yüz yaşındaki bir kadına bir
şey yapmazlar, sen git’’ der ve dağa çıkmaz. Sürgünden önceki son savaşta kocası öldüğünden
dul olarak gelmiştir Türkiye’ye. Dağa çıkanlara katılmayan diğer kişi ise
Künçeğiz köyünden Pısıiypa Kıtıj’dır. ( Bu şahıs Pısiypa Zihni’nin dedesidir). Onun
dağa çıkmama nedeni yaşlılık falan değildir. O gün itibariyle olgun, yetişkin
bir insandır ve kalmasının nedenide bu üç köyün Yunan ordusu tarafından yakılmasını
önlemektir. Güvendiği tek şeyde Rumcayı iyi derecede biliyor olmasıdır. Pısiypa
Kıtıj inanılmaz derecede gür sesli ve o ölçüde de soğukkanlılığı ile meşhurdur.
Batıdan doğuya doğru
Türk köylerini yakarak ilerleyen Yunan ordusu için ilk durak Hasandere sonra
Elmabahçe ve en sonra Künçeğiz olacaktır. Zira Bilecik’e bağlı bu üç Abhaz köyü,
bir sacayağı gibi Yunan Ordusunun İnönü’ye giden yolu üzerindedir. Bu nedenle
Pısiypa Kıtıj, büyükçe beyaz bir patiskayı uzunca bir sırığın ucuna bağlayıp
Hasandere’nin batı çıkışına gidip gelen Yunan ordusunu beklemeye başlar.
Koyunköy ile Hasandere arası üç kilometredir. Ondan önceki Bahçecik ve
Abadiyenin üzerini çoktan kesif bir duman kaplamıştır. Nihayet Koyunköy’ün
üzerini de Dumanlar kaplar ve yanan evlerin alevi Kıtıj tarafından görülür. Ordunun
öncüleride büyük bir gürültü ile Koyunköy’ün çıkışında görünür. O an Kıtıj o
gür sesiyle ve Rumca “ Komutanınızla görüşmek istiyorum bu üç köy Türk değildir
“ diye bağırarak beyaz bayrak elinde Orduya doğru ilerlemeye başlar. Sesi o
kadar gürdür ki, ordunun gürültüsünü bastırır. Duydukları gür ses ve Rumca sözler
gelenleri susturur. Susma arka sıralara sirayet ederek tüm orduyu susturur.
Kıtıj’ın durmak bilmeyen gür sesli talebi ordunun tam önüne kadar devam eder.
Bu noktada da o gür Sesiyle sakin ama her gözüne baktığı askere “ Komutanınızla
görüşmek istiyorum. Gördüğünüz bu köy ve sonraki iki köy Türk değildir’’ demeye
devam eder. Psıyipa Kıtıj gür sesiyle ve son derece sakin bir kararlılıkla
söylediği Rumca sözler etkisini gösterir. Kendisini apar topar komutanın yanına
götürürler Aynı sözleri aynı kararlılık ve sakinlikte komutana da gözlerinin
içine bakarak söyler. Komutan: “ Kimsin? Bu üç köy Türk değil de nedir ?’’ diye
sorunca Kıtıj: ‘’Bu üç köy Abhaz dır. Ruslar tarafından topyekûn Osmanlı
topraklarına sürüldüler. Rusların Kafkasya’yı ilhakından beri oradan oraya
sürüklenerek bura ya geldiler. Lütfen yakmayın bu üç köyü, bunlar Türkçe
bilmezler. Türk ordusunda da bu üç köyden hiç kimse yoktur’’ der. Komutan: ‘’ halk
ve gençleriniz nerede?’’ diye sorar. Kıtıj, yaşlılar ve çocuklar siz bu üç köyü
(Koyunköy, Bahçecik ve Abadiye’yi göstererek)
yakmaya başlayınca şu dağa çıktılar. Biz Abhazya da yaşarken bir çok Rum
köylüleri bizimle birlikte yaşardı. Biz savaşı kaybedince Ruslar bizi sürdüler.
Rum kardeşlerimiz hala orada yaşıyorlar. Siz Türklerle savaşmaya başlayınca
yaşlılar heyeti toplandı: ” Biz ana
vatanda Rumlarla kardeşçe yaşıyorduk. Şimdi onların Türklerle olan savaşında
taraf olmayalım dediler ve biz gençleri askere yollamadık. Yaklaşık bir yıldır
gençlerimiz bu dağın derinliklerinde saklanıyorlar.” Der. Komutan; ‘’ Bizim dilimizi nereden
öğrendin?’’ der. Kıtıj babam askerliğini sizin oralarda yaptı. Dört yıl sizin
başkentte yaşadı o zamanlar siz Osmanlılardan ayrılmamıştınız. Dönünce bana da “ Oğlum bu dili sana öğreteyim. Kim bilir nerede lazım olur
“ diyerek öğretti bana. Demek ki bu
dilin lazım olacağı günde bu gündü. “ der. Komutan emir subayına dönerek: ’’Üç
köyün evlerini tek tek arayın. Silahlı
görürseniz esir alın. Mukavemet edeni vurun. Sadece büyük baş hayvanlarını
alın. Evlerini yakmayın ‘’ der. Atını hareket ettirdiğinde de Kıtıja dönerek
sende halkının yanına dön ordu geçip gidene kadarda aşağıya inmeyin der.
Cuji kabilesi ve bu
üç köy böylece yok olmaktan kurtulur. Yunan ordusu geçtikten sonra Kıtıj köye
döner ve ‘’Hapaca’a Rıtsuta’ya’’ çıkar (Hapac’lar tepesi demektir). Oradaki ulu
meşe ağacına çıkarak ‘Lamçuuuğ tehlike geçti. Söyle herkes insin dağdan’ diye o
gür sesiyle dağdakilere seslenir. Dağdan herkesten önce Bgajba Hakkı iner
koşarak eve gelir. Baba annesi sağ ve salimdir. Tek farkla: Torununun geldiğini
anlar anlamaz ‘’Vınnan! Sıvgarzı vaama. Sıga,
sıga nan! Sırbıllovn khatsk aasıgkhıyt’’ der. Anlamı : ’’Ooo annen! Beni almaya
mı geldin, götür, götür, az kalsın beni yakıyorlardı,’’ demektir. ( Nançupha,
kör olmasına rağmen evinin de kendisinin de yanmaktan nasıl kurtardığı başlıbaşına
ilginç bir hikayedir. Ayrı bir öykü olarak sitemizde yayınlanacaktır). Üç köyün
halkı da böylelikle yok olmaktan kurtulurlar. Olayda adı geçen ve hakkın
rahmetine kavuşanların ruhları şad olsun.
a* ) Gerçekte
gençler bu savaşta askere alınmıştır. Pısiypa Kıtıj köyleri yanmaktan kurtarmak
amacıyla böyle söylemiştir.
b* )
Pısiypa Lamçuğ Pısiypa Zihni’nin
dedesi Kıtıjın amca oğludur.
****************************************************************************
AÇIPHA NANUV (NANÇUPHA)
KENDİNİ YAKILMAKTAN NASIL KURTARDI?..
Anlatan :
Bğajupha Nezaket. (Nançuphanın
torunu Bğajba Hakkının kızıdır).
Derleyen: Pssiypa Zihni (Şener)
Çuji Kabilesinin
kurtuluş savaşında yok olmaktan kıl payı kurtuluşu hadisesinde kendisinden bir
nebze bahsedilen bu insan, aynı gün ve aynı hadisede yanmaktan; biraz kendi akıllılığı,
birazda –emre muhalefet ederek- onu yanarak ölmeye terk eden Yunanlı askerin
aptallığı sayesinde kurtulur.
Nançupha Abhazların
Kral ailesine mensup olan ve Çujilerin top yekûn sürgününde Türkiye’ye-eşi son
savaşta öldüğünden dul olarak gelen bir insandır. Acı yazgısı onu sürgünde de
sınamaya devam eder. Osmanlı topraklarına göç ettikten sonra yetim olarak
getirdiği üç oğlundan ikisini yine savaşlar ve törenin katılıklarından kaynaklı
yitiren bu talihsiz kadın ağlamaktan gözlerini kaybeder. Yanmaktan kıl payı
kurtulduğu olay olduğunda, kulakları da az işitmekte, gözleri de görmemektedir.
Yüz yaşındadır bu olay olduğunda…
Yunan ordusu Türk köylerini
yakarak ilerleyerek Çuji kabilesine yaklaştığında üç köyün tüm halkı aynı Abhazya’da
yaptıkları gibi dağa çekilirler. Torunu Bgajba Hakkı ‘’Babaanne gel senide
götüreyim. Ben sırtımda götürürüm “ der.
Nançupha: ’Oğlum, ben yüz yaşında gözü görmez, kulağı duymaz bir yaşlıyım Bana
bir şey yapmazlar, sen git,’’ der ve dağa çıkmaz. Sonra yukarıdaki öyküde bahsedildiği gibi
Yunan ordu komutanı ‘’Köyü arayın, büyükbaş hayvanları alın. Silahlı görürseniz
etkisiz hale getirin, evleri yakmayın,’’ şeklindeki emre itaat etmeyen bir
Yunanlı asker çıkar sahneye.
Ordu komutanı
emriyle evleri tek tek arayan askerlerden biri aradığı evde yaşlı bir kadının
yatağında yatmakta olduğunu görür ve sorar: "Niye tek başına buradasın. Oğlun,
kimsen yok mu senin?"
Açıpha nanuv, yarım
yamalak Türkçesiyle: Kimi kimsesi olmadığını söyler. Fakat şömine yanmaktadır.
Torunu Bğajba Hakkı
gitmeden önce şömineye ilave odunlar atarak, babaannesinin başucuna da bir
ibrik su bırakarak gitmiştir. Yunanlı asker, ocakta gürül gürül yanan ateşten
bir köz alarak bu asırlık ninenin yorganının üzerine bırakır. Giderken de: ‘’
Nine üşümeyesin diye biraz daha odun ekledim ocağa’’ der çıkıp gider. Bir süre
sonra Nançupha yanık kokusu duymaya başlar. Yattığı yerden doğrulur, yorganında
el yordamıyla közün olduğu yeri bulur. Başucundaki ibriği alarak suyu dökerek
yangını büyümeden söndürür. Böylece Yunan ordu komutanının emrine itaat etmeyen
askerin Nançupha’nın (Açipha nine) yanı
başındaki ibriği almama aptallığı sayesinde Açıpha Sarya nine hem kendini hem
de evi yanmaktan kurtarır.
Kabile ile ilgili hikâyede
bahsedildiği üzere, Pısiypa Kıtıj dağdaki halka Yunan ordusunun geçtiğini haber
verdiğinde, Elmabahçe’ye Bgajba Hakkı
gelir herkesten önce. Torunun geldiğini anlayan, tüm ısrarlara rağmen dağa
çıkmayı reddeden Açıpha Nanuv : ’’ Oğlum götür beni götür, beni de evi de
yakıyorlardı,’’ der Torunu da : ‘’ Nanuv
korkma gittiler, üç köyde sağ salim’’ der. Nançupha bu olaydan sonra yedi yıl
daha yaşar. 1928 yılında hakkın rahmetine kavuşur. Ruhu şad olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder