12 Şubat 2025

SARNIÇ’DA GEÇMİŞTE BAYRAMLAR



 
Nasıl yaşanır? / Nasıl kutlanırdı?

Geçmişe her zaman özlem duyulur, “ah eski günler” diyerek kim derin bir iç çekmemiştir. Geriye dönüp baktığınızda neler neler anımsarsınız dalıp dalıp gidersiniz anılarınızın ortasında kaybolursunuz. Ben de anılarımda kalan Sarnıç’daki Ramazan ve Kurban bayramlarını tekrardan yaşamak istedim. Bu günleri nasıl yaşamışız görmek için birlikte o günlerin Sarnıç’ına gidelim.

1950 li yıllarına döndüğümüzde köylerden şehirlere göçler yeni yeni başladığı yıllardı köyden şehirlere iş kurmak ve çalışmak için ayrılanlar oluyordu Sarnıç’ın genelde hane sayısı az ve buna bağlı olarak da köyde yaşayan nüfusumuzda çok azdı.

 

Bayram öncesi hazırlıklar başlar arife günlerinde hız kazanırdı. Köye misafirler gelir hemen hemen her ailenin birkaç misafiri olurdu evlerin içi ve avullar şenlenirdi. Henüz o yıllarda tatil yerleri, sahiller revaçta değildi. Köyde akrabaları olanlar ve çalışmak nedeni ile şehre gidenler arife günü köye dönerlerdi . Her evde mutlaka lokma (Açaç) yapılır, kazanlarla sütlaç pişirilir, çeşit çeşit sızballar, yemekler yapılırdı. Arife günü bende her zamankinden erken gütmekte olduğum koyun ve kuzuları ağıllarına kapatarak eve döner mutfağa annemin yanına koşup çıkardım. Annem de pişirdiklerinden hemen özel bir sofra hazırlardı, bende  önceden bayram için hazırlanmış yemeklerin tadına bakmış olurdum.

 

Köyün gençleri kendi aralarında gelen misafirlerin kimlere geldiklerini tespit edip, bir zexes/ ayzara (açara) yapmanın telaşına düşerler bayram sürecini değerlendirirlerdi. Çarçabuk hangi gün /gece nerede toplanacaklarını organize edip bayram tatilini değerlendirerek misafirlerle birlikte bayram boyunca neşe dolu hoş bir vakit geçirirlerdi.

 

Ramazan bayramında bayram namazı kılındıktan sonra camide bir ön bayramlaşma ve mezarlık ziyaretleri yapılır, sonra herkes evlere dönerek hane halkı bayramlaşmaları bittikten sonra hazırlanan aile bireylerinin gençleri kendi aralarında oluşturdukları guruplar halinde tüm

aileleri sırayla ziyaret ederlerdi. Ziyaret edilen her hanede mutlak sofralar hazırlanır, büyük küçük kim olursa ikramlarda bulunurdu. Sadece şeker ikramı, çay, meşrubat ile yetinmezlerdi. Bayramın ikinci ve üçüncü günleri köy dışından günü birlik misafirler gelip dönerlerdi. Bayramın birinci ve ikinci günleri evden çıkmayıp bayramlaşma için gelenleri bekleyip ağırlayan annelerimiz teyze ve halalarımız da gelenler bittiğinde onlarda yaşça kendilerinden büyükleri ve hastaları ziyaret ederlerdi. Bayramlarda özen gösterilen bir konuda o yıl içinde vefat eden varsa o kişilerin ailelerine ziyaretlerine gidilerek acıları paylaşılır birlikte hüzün içinde aile bireyleri teselli edilir, her daim yanlarında olunacağı söylenir gönülleri alınırdı.

 

Kurban bayramlarında Ramazan bayramından farklı olarak kurbanlar kesilirdi. Kurban bayramı sabahları camiden çıkan cemaat evlerine dağıldıktan sonra köy imamı köyün üst veya alt başında başlayarak kurbanlıkları sırayla keserdi. Köy imamına böyle bir görev yüklenmişti nedeni tam bilmiyorum ama dua okumasına bağlıyorum. Oysaki köyde her hanede kurban kesebilecek  bu işin ehli olan birçok kişi vardı. Zira köyde orta çaplı hayvancılık yapılıyordu. Kurban haricide köye gelen misafirler için sürekli aştalar kesiliyordu. Hemen her hanede kurban kesiliyordu. Köy imamı kurbanları kesip bıraktıktan sonra her aile kendi kurbanını yüzüp parçalayıp pişirmeye başlardı. Zira her hane sofrasını hazır edip öğle namazından sonra cami avlusuna - köy meydanına götürürdü. Sofralar Aşta Ritüeline göre hazırlanır hiçbir eksik bırakılmazdı. Her aile bunu çok iyi bilir ve özen gösterirdi. Sofranın kime sunulacağı belli olmazdı. organizeyi üstlenen Ayhabı ve yardımcıları olurdu onların gözetiminde yaş sırasına göre sunumlar yapılır sofralara gelmiş olan misafirler ve toplanan köy halkı buyur edilirdi.

 

Kurban bayramlarında komşu köylerden bu uygulamayı bildiklerinden köyümüze çok gelen olurdu. Öğle namazı kılındıktan sonra sofralar kurulur Ayhabılar ve gelen misafirler öncelikle buyur edilir, servisler yapılırdı. Bu düzenden sorumlu olan  Ayhabı her şeye nezaret ederdi ve sofralara oturmayan kimse bırakılmazdı. Bir sofra mutlaka son anda gelecekler için ayrılırdı ayrılan sofradaki ve artan bütün yiyecekler diğer köylerden gelmiş olan ihtiyacı olan kişilere pay edilirdi. Bu program sonunda dua okunarak sonlandırılırdı. Geleneksel olarak sürdürülen bu uygulama zaman içinde komşu köylerden gelen olmadığı ve köydeki hane  azaldığı için bırakıldı. Benim anımsadığım zamanlarda 17/18 hane olan köyümüz şimdilerde 5/6 haneye inmiştir. Bu hanelerinde bazıları yarı zamanlı (yazları) köyde kalıyor.

 

İşte anılarımdaki Sarnıç’daki  bayramlar

Benim gibi anılarında Sarnıç’ı yaşatanlar

KİM VARSA NEREDEYSE SES VERSİN

TSABAL SARNIÇIM ÖKSÜZ KALMASIN


05 Şubat 2025

PAPAPHA NERMİN ABLAM


Papapha Nermin Namruk
1931 Sarnıç / 4 Şubat 2025 Poyra

Sarnıç’da yaşama adım atan, Sarnıçlıyım diyen her insanımızı çok önemsiyorum. Hele hele Nermin abla gibi Sarnıçlı büyüklerimi daha bir çok önemsiyorum. Zira onların yaşamlarında Sarnıçımın geçmişini buluyor ve o yılları tekrardan yaşıyorum. Nermin ablayla en son

bir yıl kadar evvel görüşmüştük. Onun bakışlarında Sarnıç'ın geçmiş tarihini yaşarken uzun uzun anılarımızı paylaşmıştık. Onun aramızdan ayrılışıyla  Sarnıç’ım en değerli en önemli büyüklerinden birini daha kaybediyordu.
1950/60 yıllarında Eskişehirde okuduğum yıllarda otoyol Poyra içinden geçerken mola verir misafiri olurduk. O da her zaman ikramlarda bulunurdu. Eskişehir’e her gelip geçişte o günleri anımsar burada Nermin ablam var diye adeta kendime bir güven duygusu aşılardım.

Nermin ablam vefatıyla ahirete intikal eden evladı Yusuf’u sevindirirken, hayatta

olan biricik kardeşi Sinan’ı, oğulları Erdinç, Meriç, Gürkan ve kızı Gülhan’ı derin acılar içinde bıraktı. Mekanın cennet, ruhun şad olsun. Nurlarda uyu Nermin ablam.
Tüm aile efradına tüm sevenlerine Allahtan sabırlar dilerim . 

Başın sağ olsun Sarnıç, başın sağ olsun Poyra.
Bir ulu çınarımızı da ebedi hayata uğurlarken bir müşterek hafızamızdan yoksunuz artık, hüzünle yad edeceğiz.

Anılarımızda yaşatacağız sonsuza dek Nermin ablamızı.



 Ayaktakiler: Papapha Ayten - Papba Zaim - Papapha Nermin
    Oturanlar; Papba Fethi - Hurhmal İsmet

 

02 Şubat 2025

NUR İÇİNDE UYU SÜHA BAYTEKİN KARDEŞIM

 



Süha BAYTEKİN
1965 Almanya / 20.01.2025 Eskişehir

 

Değerli yazarımız Süha Baytekin’in kitaplarını okuduğumda kendisine ilettiğim mesaj karşıma çıktığında sizlerle de acımı paylaşmak istedim. Toplumumuz için çok kıymetli olan yazarımızı erken denecek bir yaş da kaybetmenin üzüntüsünü daima yaşayacağım. O gerçek bir idealistti. O doğruları söylemekten asla çekinmezdi.

Bursa Birleşik Kafkasya Derneği’nde 19 Şubat 2022 Cumartesi günü yaptığı söyleşi uzun yıllar hafızlardan silinmeyecektir. İstanbul’da sürdürdüğü yaşamını annesinin vefatından sonra annesinin vasiyeti üzerine Eskişehir’e taşımıştı. Bana söylediğine göre annesi, yakınlarının Eskişehir'e bağlı İmişehir Köyü’nde olduklarından dolayı Eskişehir’e taşınmasını istemişti.

 

Nurlarda uyu. Mekanın cennet, ruhun şad olsun.

 

İşte O Mesaj…

 

Değerli Kardeşim Süha BAYTEKİN

 

Zaman zaman feryat ettim

Sayfalarında dolaşırken

Gözyaşlarımla noktalamak istedim

Satırlarda kendimi ararken

Yüreğime çöken sürgünü yaşadım

Karadeniz'in sularında çırpınırken

Metkan ile birlikte acılarımı yutkunurken

Bir yok oluşun girdabına düştüm

Dişehan ile beraber ağladım ıssız gecelerde

Hep bir umuda bağladım ıssız gecelerimi

 

Diasporada Çerkes Olmak ve Çerkes Sürgünnamesi’nden sonra Kutsal Ay’ın Kızları (1-2) kitaplarınızı nerede ise soluksuz okudum. Hislerime tercüman oldunuz. Yüreğime kazıdınız, tekrar tekrar Kafkasya sevgimi.




10 Ekim 2024

Sunuculuk Anılarım

Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisi'nin giriş sınavlarını kazanıp kaydımı yaptırdığımda Eskişehir Kuzey Kafkas Derneği'ne gitmeye başlamıştım. Benim için Kafkas dernekleri de okul kadar önemliydi. 1968/19669 ders yılı başladığında Kuzey Kafkas kökenli arkadaşlarla tanışmaya okul saatleri dışında dernekte buluşmaya başladık. Bir araya geldiğimizde çeşitli konuları tartışıp konuşuyorduk. 1969 yılı başlarında Şeker Fabrikası Salonlarında bir gece düzenlenmişti. Salona vardığımda programın başlamasına ramak kalmıştı. Salona girdiğim anda programın sunuculuğunu sen yapacaksın demeleri karşısında şaşırmıştım. Etrafımı saran yöneticilere bu güne kadar elime mikrofon bile almadığımı, hiçbir deneyimim olmadığını söylememe rağmen mikrofonla baş başa kalmıştım. Elime verilen mikrofon ve program listesi ile sahnede şuursuz bir halde dolaşmaya başladım, üzerime kaynar sular dökülmüş gibi oldum listeye bakarak kem küm bir şeyler söylemeye başladım. zor duruma düştüğümü fark eden daha önceki programları sunan  Mahmut Kuday yanıma gelerek taktik vermeye başladı. sahnede durarak bazen mikrofonu bana verdi bazen kendi aldı ve programın sonuna kadar yanımda durdu. birlikte programı tamamladık. O gece beni adeta ateşten almıştı.(12.08.2024 de rahmetli olan değerli büyüğümüzü daima minnetle anıyorum)

O gecedeki kötü sınavdan sonra mikrofon görünce kaçmam gerekmeliydi ama sonraki tüm programların sunumunu benim yapmam için ısrar edildiğinden sunuculuktan  kaçamadım. Sonraki yıllarda yönetim kurullarında da görev almaya başlamıştım. Eskişehir’de bulunduğum o yıllarda Kütahya’da bir gece düzenlenmişti, gecenin ilerleyen saatlerinde kapalı spor salonunun elektrikleri kesildi bir türlü arıza giderilemiyordu. Kulağıma gelen söylentilere göre arıza kasti olarak çıkarılmıştı. Elektik on beş yirmi dakika yandıktan sonra tekrar kesiliyordu ben de söylentileri ciddiye almış çok sert konuşmaya başlamıştım. Dernek başkanımız Abırzıva Bekir Erman, ikinci Başkan Fazıl Tekin beyi yanıma gönderip tempoyu düşürmemi, üslubumu düzeltmemi tembihliyordu. Gece boyu Fazıl bey sık sık yanıma gelerek Bekir bey “bizi bu akşam burada alıkoydurmak mı istiyor” dediğinde  benim ağzımdan çıkanı kulaklarımın duymadığını kavramış oldum. Tempoyu yavaş yavaş düşürerek seyirci ile bütünleşerek alkışlar arasında geceyi tamamladık. Eskişehir derneği olarak daha sonra bir çok il ve ilçede programlar düzenledik. Bunlardan Burdur ve Kırıkkale’deki programlar bende iz bırakan  gösteriler oldu. Eskişehir’den tayin olup gittiğim Yalova’da mikrofon yine beni bulmuştu. Yalova merkezde çok sık geceler tertip ediyorduk ayrıca çevre ilçelerde Karamürsel, Orhangazi, Çınarcık'ta ve Milli Eğitim’in “kendi okulunu kendin yap” projesiyle en az üç dört yıl matine ve suare olarak gösteriler yaptık. Yalova Kuzey Kafkas Kültür Derneği ile unutamadığım programlar içinde Kütahya ve Sinop'da ki kapalı spor salonundaki programlar ile Bursa Kültürpark Açık Hava Tiyatrosu’ndaki gösteriler de vardır. Programı ben değil adeta seyirci sunuyordu, seyirci ile iyi bir diyalog sağlayarak nerede ise bütünleşip gitmiştim . Kütahya’da yıllar evel Eskişehir derneği ile yaptığımız geceyi anımsadığım için Sinop’ta Kafkasya’ya bir adım daha yakınlaştığımı hissettiğimden ve Bursa'da ise Kafkasya sevgisini lise yıllarında özümsediğim şehir olsa gerek diye kendimce bu programların müthiş güzel bir sunum içinde geçmesinin nedeni olarak bulmuştum.

Yalova Kuzey Kafkas Kültür Derneği ile Biga’da sahnesi gayet düzgün büyük bir sinema salonunda gösteri yapmak için karar aldık. Orada  Osmaniye köy muhtarı organizasyon işini üstlenmişti. Resmi başvuruları sağlamış salonu da tutmuştu ancak bir türlü davetiye satışında ilerleme kaydedemiyordu. Bunun üzerine Yalova’dan gidip üç gün çalışma yaptık. Gittiğimiz yerlerde görüştüğümüz kişiler bize “Çerkes düğününe para verip gidilir mi ?” diyorlardı. Sonuçta program gününe kadar yeterince davetiye dağıttık. Programın başından kısa bir süre sonra başlayan alkışlar, program sonuna kadar devam etti. Programı sonlandırdıktan sonra da sahneden ayrılamıyorduk. Gösteri sonrası folklorcularla dakikalarca süren fotoğraf çekimleri  yaptılar.

“Biz böyle olacağını düşünememiştik böyle olduğunu bilseydik bütün Biga’lı hemşehrilerimizi salona yığardık, kendi ailelerimizi bile getirmedik” diye pişmanlıklarını dile getirdiler. Bu samimi düşüncelerini  bizimle paylaşımlarını unutamıyorum.

Aynı yıl İnegöl’de bir program gerçekleştirdik. İnegöl’de o yıllarda dernek yoktu. Henüz lise çağlarında olan gençlerden oluşan bir gurup genç organizasyonu üstlenmişti. Merkezdeki bir sinema salonunda düzenlenen gösteriyi ve o gençleri hiç unutamıyorum. Birlikte çok güzel bir program gerçekleştirmiştik.

Bursa’ya tayin olup geldiğimde Bursa Kuzey Kafkas Kültür Derneği’nin düzenlediği bir çok gece ve programlarında yaptığımız açık artırma ve çekilişlerle ilgili de güzel anılarım oldu. Bursa’da Kültürpark'ta Taylan Gazinosu'nda Abhazya için yaptığımız, Abhaz sanatçı Hibla Gerzmava’nın katıldığı programı ve BUSKİ’de Abhazya yararına yaptığımız milli yemeklerin sunulduğu geceleri daima anımsıyorum.

Kocaeli ve Derince’deki geceler de çok anlamlı geceler oldu.

Kocaeli Fuar alanındaki gösteri sunumunda kekelemeye başladım, kelimeyi bir türlü söyleyemiyordum sonra seyircilere dönerek “gösterinin ne kadar heyecan verdiğini sizlerde görüyorsunuz, ben de bundan dolayı tutukluk yaptım” dediğimde yükselen alkış sesini  hiç unutamıyorum .

Bursa Birleşik Kafkasya Derneği’nin kuruluşundan sonra derneğin oluşturduğu Abrek Kafkas Halk Dansları Topluluğu ile bir çok gece ve programlar yaptık. Kapalı spor salonlarında, Tayyare Kültür Merkezi, Kültürpark Açık Hava Tiyatrosu’nda gösteri programları, Roza Düğün Salonu'nda “Köy Düğünleri adı altında sürekli haluj geceleri, BUSKİ’de arka arkaya milli yemeklerin sunulduğu yemekli  geceler yapıldı. İstanbul’da farklı birçok il ve ilçede programlar düzenledik. Bursa televizyonlardan Olay TV’de, İstanbul’da ulusal TV kanallarında programlar yaptık.  Rahmetli Başkanımız Mahmut Bi ile birlikte Çeçenistan için yerel TV'lerde tanıtım programları, açık oturum toplantıları, basın açıklamaları düzenledik. Bursa Altınkaragöz Halk Dansları Festivali'ne katılan Çeçenistan’ın Vainak ekibinin yarışmalardan birinci olduğunun haftasında  Bursa UÜ İlahiyat Fakültesi Kültür Merkezi'nde yapılan gösteri müthiş bir tempo içinde, müthiş heyecanlı seyirci ile müthiş bir sunum oldu. O gece kendimi Çeçenistan’ın o mağrur Çeçen kulelerinde, Çeçen bayrağını dalgalandırdığımı düşlüyordum. Gurubun çoğu savaş gazisiydi, o gurubun yarısı da savaşta şehit olmuştu. Nurlarda uyusunlar. (14/07/1998).

Altın Ceylan, Merinos Hayat Lokantası'nda sabah kahvaltıları, iftar yemekleri, Armut Köy'de Muhammed Emin Paşa’yı anma günleri, Karacabey Hayırlar Köyü'nde iki yıl düzenlenen Kafkas Şöleni, Muradiye'de Staş Yura’nın Kafkas Giysi ve El Sanatları Sergisi önem arz eden faaliyetlerindendir. Birleşik Kafkasya Derneği’nin önemli faaliyetlerinden biride  20 Haziran 2006 da Nalmes’in Kapalı Spor Salonunda gerçekleştirdiği gösteridir.

Bu gösterileri, programları kaydetmiş olsaydım bir kitap olurdu. Anımsadığım anılarımı paylaşma nedenim bu günlere kolay gelinmediğini bir çok il ve ilçedeki hemşehrimizin büyük emekleri neticesinde gelindiğini gözler önüne sermektir. Tüm derneklerimizi bu güne kadar yaptıkları çalışmalarından dolayı tüm kültür emekçilerine sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Bursa Birleşik Kafkasya Derneği’nde  emeği geçen bir çok hemşehrimizi bu gün rahmetle anıyoruz. Bekir Erman, Mahmut Bi, Aydemir Akay, Nevri Sümer, Cevat Erşen, Rahmi Şener, Muammer Öztürk, Zihni Şener, Meliha Şahin, Gülüzar Uygur, Güneş Karabiber, Nezaket Şener, Cemile Özbey, Fazilet Akay, Ruhsar Sağım, Ömer Varol nurlarda yatınız, anılarımızda daima yaşayacaksınız.  Hayatta olan tüm hemşehrilerimiz hizmetleriniz asla unutulmayacaktır. Daima huzur dolu bir yaşamınız olsun.









03 Ekim 2024

KOSACILAR / SARNIÇ’DAN BİR ANI



Tarımın makineleşmesinden evvelki zamanlarda tüm işleri insanlar zamanına göre geliştirilmiş ilkel aletlerle yaparlardı. Karasaban, dögen, yaba, tırmık, dirgen, orak, kosa (tırpan) , çapa, çepinle yapılırdı Sarnıç'ta henüz traktör, biçer döver, ot biçme makinaları yokken tarım işleri insan gücüyle yapılıyordu. Bende yaşım itibariyle o günleri yaşamış biriyim. İyide bir kosacıyımdır. Çayır, yonca mutlaka kosa ile biçilir, aktarılarak kurutulup,destelenir, samanlıklara taşınırdı . Buğday, arpa, yulaf, çavdar hem kosa hem orakla biçilir ve biçilenleri dokurcun yapmak için bağlayanlar olurdu. Harman yerlerine taşınırdı. Burçak elle yolunup,deste yapılıp toplanırdı. Türküsü bile vardır: aman ne zormuş burçak yolması...  

Köyde yapılan çiftçiliğin yanı sıra orta ölçekli hayvancılıkta yapılıyordu. Köyümüzün çok geniş çayırlıkları vardı, ot biçilme tarihi Haziran ayıydı. 

Her ot biçme zamanı anlatılan bir anı vardı. Köyümüze yakın köylerden ekipler halinde gelen kosacılar, aşağı yukarı bizim köyde 20 / 30 gün kalırlardı. Yine bir ot biçme zamanı, bu kosacılar ile Kozba Sünnah ağabey iddiaya girdiler. Kozba Sünnah ağabey köyün girişindeki bize ait çayırı tek başına bir günde biçebileceğini söyledi, kosacılar ise bu çayırın bir kişi ile değil ancak altı kosacı tarafından bir günde biçilebileceği iddia ettiler.

Ertesi günü koca çayırı tek başına bir günde biçen Sünnah abi iddianın kazanaı oldu. Sünnah abi iki metre boyunda fiziki gücü yüksek kosayı iki üç kişinin biçtiği namlu boyu kadar savurarak biçmesi onu meslek edinen kosacıları hayrete düşürüp, şaşkına çevirdi. Daha sonraki her ot biçme zamanı anlatıla anlatıla bu yıllara kadar gelmiştir. Bu anıyı artık ne göreni ne şahidi kaldı anılarda kaldı. Başta Sünnah ağabey olmak üzere o günleri yaşamış,  ahirete göçen tüm Sarnıçlıların ve kosacıların mekanları cennet, ruhları şad olsun.




21 Ağustos 2024

Sarnıç - Ağustos 2024




Sarnıç'ın drone ile havadan çekilmiş görüntüleri.
Fidan Yağan'ın facebook sayfasından alınmıştır.


 

24 Temmuz 2024

AĞANİPA KAPLAN'IN ARDINDAN ANILAR ...

Kozba Sünnah abinin yeğeni Ahıpha Füsun Akbaygil , Kaplan Abi'nin vefatını öğrenince baş sağlığı dilekleriyle birlikte kısa bir hatırasını aktardı.



...Kaplan abiyi çok düşündüm. Ben de bıraktığı izleri iyice hatırlamaya çalıştım: En belirgin, en güzel anım şu:

Ablamız Mınna ile Nadide yengeye ikindi kahvaltısına gittiğimiz günlerden birinde avluya giren atın nal sesleri duyulmuş, Yengenin "ah işte Kaplan, yavrum anca geldi, sabahtan beri dağdaydı.." lafı üzerine ben hemen avluya koşmuştum:

Kaplan abi üstünde ince endamına çok yakışan binici kıyafetiyle hızlı ve zarif hareketlerle atını bağlıyor, eyeri indiriyor.. Birinin geldiğini fark edince hafifçe dönüp omuzunun üstünden bana bakıyor ve  " Ooo hoş geldin yeğen, beni mi bekliyordun , çayı yaptın mı bari?" diye gülerek benimle şakalaşıyor. Yorgun ama gün doğuşundan beri çalışıp görevini yerine getirmiş olmanın mutluluğunu taşıyor, gözlerinin içi gülüyor. Yanık tenli, çok yakışıklı.
Ben hemen içeriye koşup dört gözle sevgili oğlunun dönüşünü beklediğini bildiğim Yengemize haber veriyorum: " Kaplan abi geldi, çay istiyor!" diyorum. Nadide yenge gülüyor, ocakta ekmek kızartmaya, çay bardaklarını hazırlamaya başlıyor. Hepimizin içi sevinçle doluyor, Kaplan abiyle birlikte kahvaltı ederken belki gününün nasıl geçtiğinden  bahseder , bir şeyler anlatır diye umutlanıyoruz..

Ben hemen onun atının üstünde hangi orman yollarından geçip nerelere gittiğini hayal etmeye başlıyorum...

Kaplan agbi elini yüzünü yıkayıp geldi,herkesi tek tek kibarca selamladı, çayların dumanı tüten, mis gibi kızarmış ekmek kokan sofraya oturdu. 

Umduğumuz gibi pek birşey anlatmadı..

Gününün nasıl geçtiğini bizim hayal gücümüze bıraktı. Dönüş yolunda Mınnam " ne kadar efendi, ne kadar çalışkan şu Kaplan, anası babası şanslı insanlarmış, Allah bağışlasın " dedi.