15 Şubat 2014

ÇOCUKLUK ARKADAŞLARIMI ARIYORUM



SARNIÇIM SENİ ARIYORUM

Ayçiçeği saplarından arış
Kabakçıklardan teker yapıp
Arabacıklarımızla yapardık yarış
Mutluluk kaplardı yüreğimiz
Koşturdukça bostan tarlalarında
Güz mevsimini yaşardık anızlarda
Hüzünle mutluluğu harmanlayarak
Ayakkabılarımızı çıkarır yarışırdık
 Derelerin üzerinden atlardık
Çelik çomak,met oynar güreş tutardık
Kareler çizer toprağa dama oynardık
Çocukluğumuzu doyasıya yaşardık
Neşe doluyduk, huzur doluyduk
Koşturur dururduk zümrüt yeşili çayırlarda                                                   
Tırmanır ağaçlara, yuvarlanırdık bayırlarda
Çocukluk yıllarımdaki arkadaşlarımı arıyorum bugün
Çetin, Gomgom,Turan, Ferdon,Faruk sizinleyim yine bu  gün
 Yeşil vadinin içinden köyümüze hayat veren
Sımsıcacık  bizi kucaklayan evlerimizden, bahçelerimizden
Huzur taşar, mutluluk taşardı
Böyleydi yaşam, Sarnıç böyle yaşardı
Ah yıllar ah ne yaptınız, ne yaptınız
Ah vefasız yıllar neden neden
Beni çocukluk günlerimden kopardınız
Çocukluğuma dönmek anılarımı yaşamak istiyorum
Gözlerim dolu yüreğim perişan
Ben şimdi Sanıç’ımı arıyorum
Bana mutluluk veren, huzur veren
Anılarıma uzanabilsem
Ve o anılarımda kalabilsem
Ben şimdi o köyümü
Anılarımda yaşattığım köyümü arıyorum Sanıç’ımı arıyorum
Çocukluk arkadaşlarımı arıyorum.

Rıfat Özbey

06 Şubat 2014

Bırzıpha Fatimet (1910) / Beyipa Nurettin'in Annesi


Sarnıç’dan Karadede’ye Ebedi Dostluk




Öncelikle Karadede’li dostlarımdan uzun yıllar geçmesi ve de yeterli bilgiye sahip olmadığımdan dolayı yapmış olduğum bazı hatalar ve karışıklıklar olmuş olabilir. Bundan dolayı peşinen özür diliyorum. Benim buradaki amacım Karadede ile Sarnıç arasındaki daha Balkanlar da iken başlayan ebedi bir dostluğu işlemektir. Bugünkü nesillere böyle bir dostluğun yaşandığını yansıtmaktır. Halk arasında 93 Harbi olarak bilinen 1877/1878 Osmanlı Rus savaşı Balkanlardan sonra Anadolu topraklarında buluşturduğu Karadede ve Sarnıçlıların dostluğu ölümsüzdür. Köylerimiz yok olma noktasına gelmiş isede Yüreklerimizde oluşturduğumuz köylerimiz daima yaşayacaktır

Sarnıç’dan Karadede’ye Ebedi Dostluk

Karadede ile Sarnıç iki mahalleden ibaret tek bir köy gibiydik
Yeşil vadilerin içinde birbirimizi birbirimizden ayıramazdık
Kaderlerimiz buluşturdu bizleri.Balkanlarda komşu olmuştuk
Sürüldük Balkanlardan art arda sonrasında Anadolu’da buluştuk
On beş yıl kadar sürmüştü, Balkan topraklarındaki komşuluğumuz
Bir asrı aştı Anadolu ‘ya seller gibi taşan engin dostluğumuz
Umutlar yeşermiş yeniden Anadolu’da mutluluklar vadilerden taşmış
Dostluklar ilerleyip gelişmiş sonsuz mutluluklar gökyüzünü sarmış
93 muhacirleriydik siz ve biz kaderlerimiz kesişmekle başlamış
Karadede’de buluyorum kendimi gönlüm kırık gözlerim yaşlı
Kirece boyanmış iki katlı okul, ne kadar mağrur ne kadar ihtişamlı
Tertemiz bembeyaz evler pencerelerinde renk renk çiçekler
Bahçelerinde leylaklar, mis kokulu güller mor, beyaz zambaklar
Yemyeşil köy meydanı ortasında cami çevresinde özenli çitler
Bu meydanda günler geceler boyu sürerdi düğünler eğlenceler
Su kuyuları süslerdi meydanı, her köşede akardı gürül gürül çeşmeler
Köyün ortasında yaz kış akan deresinde yüzerdi kazlar ördekler
Meydanı bir baştan bir başa koşardı çocuklar, yuvarlanırdı bebeler
Bu meydanda kapışırdı yiğitler saatlerce sürerdi iddaalı güreşler
Sultan Abdülaziz’in başpehlivanı Makarnacının torunlarıydı pehlivanlar
Er meydanıydı köy meydanı, her zaman bitmez tükenmezdi güreşler
Bir akşamın hüznü çökerken yine Sarnıç’ıma karadede’mle  birlikte     
Bir gün doğuşunda buluyorum kendimi yola koyulan gelin alayında
Gölcük’ten gelin alıcılarla dönüyoruz yayası, atlısı, arabalısı yolllarda       
‘’Süt içtim dilim yandı döküldü kilim yandı’’ çınlıyor kulaklarımda
Kara Halil’in oğlu Kara Mehmet Er meydanında estiriyordu fırtınalar
Peş peşe güreş tutuyor, peş peşe pehlivanlar, peş peşe tuşlar
Hey gidi yıllar hey,özlemle andığımız geçmiş de kalan huzurlu yıllar
Geçmiş güzel günleri, ancak karadede ile sarnıç ’da yaşayanlar anlar
Yetim kaldık, öksüz kaldık bizler, yok bu topraklarda ah o eski insanlar
Bilecik’te, Eskişehir’de Bursa’da yaşayan siz evlatlar, torunlar
Her nerede yaşıyorsanız selam olsun hepinize karadedeliler
Karadedelilerle Sarnıçlıların dostluk meşalesine uzansın eller
En ufak bir işimiz olduğunda bile koşardık karadede’ye
Bir balta sapına, bir kürek sapına, bir diren bir yabaya
Çare olurlardı dostlarımız demirci, marangoz inşaat ustasıydılar
Karda, kışta, yağmurda çamurda her zaman candan koşturdular
Bu gün karadede ‘de olacağım çalacağım kapınızı sizlerle olacağım
Paylaşalım birlikte, yaşatalım bu gün eski günleri yeniden analım
Dönelim istiyorum bu gün yıllar evveline sarılalım istiyorum köklerimize
İlmek ilmek dokumak, uzanmak geçmiş de kalan güzel dostluklarımıza
Hane hane ziyaret edeceğim, sizleri ne kadar özledim bilseniz
Bakraz deresinden geliyorum bir çeşme başında mola versem ne dersiniz
Kobak’ın çeşmesi hala gürül gürül akarken neler hissediyor bilirmisiniz
Kobak Mustafa, Kobak İbrahim, Kobak Halil bir nesil bitti yeni nesil neredesiniz
Molla Mahmut’un çeşmesinin başında kaval çalan çobanları görür gibiyim
Yaban hayvanları,kuşların ziyaret ettiği bu çeşmenin yanı başından
Geçmiyorsunuz artık, rastlamıyorum sizlere koptunuz ata topraklarından
Köy catrıkına yakın sarnıçlı papa Zaman’ın çeşmesi de yok artık
Muttalip’in su değirmeni çalışıyor mu hâlâ, o günlerden nerde yanıyor bir ışık
Makarnacı Hüseyin pehlivanın oğulları Eşref,Yahya,Osman direniyorlar mı hala
Muttalip’ın evlatları Mahmut ve İlyas değirmen taşlarını dövüyorlar mı sabırla
Kovanlık boğazında köyün sürüleri, sürülerin başında yok genç çobanlar
Bir araya gelip ne güzel oyunlar oynardık bir zamanlar neşelenirdi yaylalar
Şükrü eğitmenim, ne zaman gelsem uğramaz mıydım size açık dursun kapın
Baban Rıza amcayla, amcan Nuri’nin öpmeliyim ellerinden,  geldiğimde onların
Hüsmen İbrahim can damarıydı vadimizin,erbabıydı demircilikte işinin
Kazma, kürek,balta, saban,pulluk onun eseriydi tüm zirai aletlerin
Avcılık da yarışırdı tümüyle Karadede’liler avcı Kadirle avcı Ali Osman
Bir adım öndeydiler, sürek avına çıkılırdı kışın avcılarla dolardı orman
Hasan onbaşının oğulları Hasan Hüseyin,Mustafa,Akif’i
Akkaş Halis,Tombak İsmail,Âdem Mustafa,Âdem Halil’i
Posta Salih,Toy Halim,Efraim Kurt hatırlar mısınız bilmem her birini
Dağarcığınızda bir dirhem bir şey kaldıysa Ogünlerden birlikte anlatalım
İnce Mehmet oğulları Ali ve Naim, sıhhiye erliği yapmıştı Naim
Hem Sarnıçlının hem de Karadede’li hastaların yetişirdi imdadına
İğne kutusunda şırıngalar, kaynatıp iğneleri saplardı anında damarına
Bir Baytardan aşağı değildi engin bilgisi ile Gakcı Salim teşhiste hastalıkların
Derman olurdu köylünün, tedavisini yapardı hastalanan hayvanların
Hafız Osman’ın Koca Mehmet’in düşmezdi ellerinden testere ile rende
Biçer doğrarlardı,hayat bulurdu keresteler ağaçlar mahir ellerinde
Naim Ali Davul’un ustasıydı düşürmezdi davulu elinden
O anlardı davulun gür sesinden nağmelerinden, dilinden
Babalinin oğlu İsmail muhtar iken karadede köyünün
Telefon hatları vardı muhtarlıklar arasında her köyün
Oyun sanır çevirir dururdum Sarnıçtan kolunu telefonun
O çocukluk günlerimde telefonla sohbetti benim için adı oyunun
Uğramadan geçmeyelim Arabacıların Mustafa ile Arifi
Okulun hemen yanı başındaki evlerinde bulalım Arif Çelik’i
Köyün en alt başında çok güzel bir bahçenin içinde
Meyve ağaçları ile çevrili muhacir Ahmet’in evinde
Bir bardak soğuk ayrana hayır demezsiniz herhalde
Deli Yusuf’un oğlu Osman’ a uğrayalım, az ilerde bekliyor Şevket
Kalpler kırılmaz, kırgınlıklar olmazdı bu köyde elbet
Korucu Osman Sarnıç’ın korucusuydu, sürekli sarnıçtaydı
Köye gelişinde tüm çocukların gönlünü alır eğlendirirdi
Kırmızı İsmail, Kırmızı Halil kardeşlerden kimler kaldı kimler var
Kimler kaldı ki hayatta, hangi İl de yaşıyor şimdi torunlar
Yüzbaşının oğulları Galip, Zeki kimleri arasam kimleri sorsam
Mestan Hüseyin oğlu Mümin, Molla İbrahim kimleri unutmuşum
Bakkal Hüseyin Hoca Her ne ararsan vardı bakkal dükkânında
Yağı, tuzu, şekeri, giderdik Sarnıç’tan market alışverişini yapardık adeta
Kutularda renk renk lokumlar akide şekerleri lokumlar kavanozlarda
Küçücük bir kasaba gibiydi demircisi, nalbandı, berberi bulunan
Marangozu, bakkalı, kahvesi ile farklı bir yaşamı içinde barındıran
Sabah ezanından sonra günün telaşı çökerdi Karadede ’ye
Dolaşır köy sığırtmacı toplar köyün sığırlarını sürerdi Hamza dereye
Ardından Koyun keçi Çoban’ı çıkar toplar sürüyü yürürdü pınar direğe
Kuzuların, oğlakların buzağıların çobanı da sürmeli deresine doğru yayardı
Gün batımında ise hüzünlü bir telaş kimi koyunlarını kimi sığırlarını karşılardı
Evlerinin önünde bekleşirken paylaşarak günlük yaşamdaki sırlarını
93 Muhacirlerinin son savaşçısıydı Kâhya Halil İbrahim köyünün
Terk etmedi direndi direnebildiğince bağrında karadedenin
93 Muhacirleri yoktu artık, bir dönem bitiyor yeni bir dönem başlıyor
Doğu’dan gelen ailelerle Karadedem’e bir başka yazgı taşınıyor
Şöyle bir dolaşıp geçtim baştanbaşa, uğramaya uğraştım her birinize
Karıştırdıysam ayrıştırın, toplaşıp birleştirin ortak oldum özleminize
Değinmeden geçemem kısaca Sarnıçtan Karadede ‘ye göçlerden
Brıskillerden Talat, Ramis Papalardan Fuat, Burhandan
Ağanlardan Asri, Argunalardan Zülfi’ye oğulları Kenan, Adnan’dan
Bir kaza sonucu ayağını kaybeden gurgmal İsmet’ten
Karadede içinde bir Sarnıç oluşmuştu kısa bir süre bu göçlerden
Yıllar sonra kaderi değişiyordu Karadede'nin Karadedelilerin
Çiftini çubuğunu satıp, satıp, Terk edip, terk edip gidiyordu
Eskişehir, Bilecik, Bursa’ya doğru ard, arda göçler sürüyordu
Ve bir gün ne Muhacir ne Abhaz kalmıştı gün öyle başlıyordu
Şimdi doğu Anadolu’dan gelen bir Halk var bu topraklarda
Bir asrı aşkın bir yaşam sonlanırken yepyeni bir yaşamda
Yepyeni yazgıların yazılacağı bu zümrüt yeşili vadilerin ortasında
Kimseler yok artık, her nerede yaşıyorsa çocuklarınız, torunlarınız
Buluşacağım onlarla, selam olsun hepinize Karadede’ den Sarnıç’tan
Gönüllerimizde oluşturduğumuz köylerimizde
Mutlaka bir yer vardır birbirimize bir köşesinde


Rıfat ÖZBEY