16 Şubat 2014
15 Şubat 2014
ÇOCUKLUK ARKADAŞLARIMI ARIYORUM
SARNIÇIM
SENİ ARIYORUM
Ayçiçeği
saplarından arış
Kabakçıklardan
teker yapıp
Arabacıklarımızla
yapardık yarış
Mutluluk
kaplardı yüreğimiz
Koşturdukça
bostan tarlalarında
Güz
mevsimini yaşardık anızlarda
Hüzünle
mutluluğu harmanlayarak
Ayakkabılarımızı
çıkarır yarışırdık
Derelerin üzerinden atlardık
Çelik çomak,met
oynar güreş tutardık
Kareler çizer
toprağa dama oynardık
Çocukluğumuzu
doyasıya yaşardık
Neşe
doluyduk, huzur doluyduk
Koşturur dururduk zümrüt yeşili çayırlarda
Tırmanır ağaçlara,
yuvarlanırdık bayırlarda
Çocukluk
yıllarımdaki arkadaşlarımı arıyorum bugün
Çetin,
Gomgom,Turan, Ferdon,Faruk sizinleyim yine bu
gün
Yeşil vadinin içinden köyümüze hayat veren
Sımsıcacık bizi kucaklayan evlerimizden, bahçelerimizden
Huzur taşar,
mutluluk taşardı
Böyleydi
yaşam, Sarnıç böyle yaşardı
Ah yıllar ah
ne yaptınız, ne yaptınız
Ah vefasız
yıllar neden neden
Beni
çocukluk günlerimden kopardınız
Çocukluğuma
dönmek anılarımı yaşamak istiyorum
Gözlerim
dolu yüreğim perişan
Ben şimdi
Sanıç’ımı arıyorum
Bana
mutluluk veren, huzur veren
Anılarıma
uzanabilsem
Ve o
anılarımda kalabilsem
Ben şimdi o
köyümü
Anılarımda
yaşattığım köyümü arıyorum Sanıç’ımı arıyorum
Çocukluk
arkadaşlarımı arıyorum.
Rıfat Özbey
06 Şubat 2014
Sarnıç’dan Karadede’ye Ebedi Dostluk
Öncelikle
Karadede’li dostlarımdan uzun yıllar geçmesi ve de yeterli bilgiye sahip
olmadığımdan dolayı yapmış olduğum bazı hatalar ve karışıklıklar olmuş olabilir.
Bundan dolayı peşinen özür diliyorum. Benim buradaki amacım Karadede ile Sarnıç
arasındaki daha Balkanlar da iken başlayan ebedi bir dostluğu işlemektir.
Bugünkü nesillere böyle bir dostluğun yaşandığını yansıtmaktır. Halk arasında
93 Harbi olarak bilinen 1877/1878 Osmanlı Rus savaşı Balkanlardan sonra Anadolu
topraklarında buluşturduğu Karadede ve Sarnıçlıların dostluğu ölümsüzdür. Köylerimiz
yok olma noktasına gelmiş isede Yüreklerimizde oluşturduğumuz köylerimiz daima
yaşayacaktır
Sarnıç’dan
Karadede’ye Ebedi Dostluk
Karadede
ile Sarnıç iki mahalleden ibaret tek bir köy gibiydik
Yeşil
vadilerin içinde birbirimizi birbirimizden ayıramazdık
Kaderlerimiz
buluşturdu bizleri.Balkanlarda komşu olmuştuk
Sürüldük
Balkanlardan art arda sonrasında Anadolu’da buluştuk
On beş
yıl kadar sürmüştü, Balkan topraklarındaki komşuluğumuz
Bir
asrı aştı Anadolu ‘ya seller gibi taşan engin dostluğumuz
Umutlar
yeşermiş yeniden Anadolu’da mutluluklar vadilerden taşmış
Dostluklar
ilerleyip gelişmiş sonsuz mutluluklar gökyüzünü sarmış
93
muhacirleriydik siz ve biz kaderlerimiz kesişmekle başlamış
Karadede’de
buluyorum kendimi gönlüm kırık gözlerim yaşlı
Kirece
boyanmış iki katlı okul, ne kadar mağrur ne kadar ihtişamlı
Tertemiz
bembeyaz evler pencerelerinde renk renk çiçekler
Bahçelerinde
leylaklar, mis kokulu güller mor, beyaz zambaklar
Yemyeşil
köy meydanı ortasında cami çevresinde özenli çitler
Bu meydanda
günler geceler boyu sürerdi düğünler eğlenceler
Su kuyuları
süslerdi meydanı, her köşede akardı gürül gürül çeşmeler
Köyün
ortasında yaz kış akan deresinde yüzerdi kazlar ördekler
Meydanı
bir baştan bir başa koşardı çocuklar, yuvarlanırdı bebeler
Bu
meydanda kapışırdı yiğitler saatlerce sürerdi iddaalı güreşler
Sultan
Abdülaziz’in başpehlivanı Makarnacının torunlarıydı pehlivanlar
Er
meydanıydı köy meydanı, her zaman bitmez tükenmezdi güreşler
Bir
akşamın hüznü çökerken yine Sarnıç’ıma karadede’mle birlikte
Bir
gün doğuşunda buluyorum kendimi yola koyulan gelin alayında
Gölcük’ten
gelin alıcılarla dönüyoruz yayası, atlısı, arabalısı yolllarda
‘’Süt
içtim dilim yandı döküldü kilim yandı’’ çınlıyor kulaklarımda
Kara
Halil’in oğlu Kara Mehmet Er meydanında estiriyordu fırtınalar
Peş
peşe güreş tutuyor, peş peşe pehlivanlar, peş peşe tuşlar
Hey
gidi yıllar hey,özlemle andığımız geçmiş de kalan huzurlu yıllar
Geçmiş
güzel günleri, ancak karadede ile sarnıç ’da yaşayanlar anlar
Yetim
kaldık, öksüz kaldık bizler, yok bu topraklarda ah o eski insanlar
Bilecik’te,
Eskişehir’de Bursa’da yaşayan siz evlatlar, torunlar
Her
nerede yaşıyorsanız selam olsun hepinize karadedeliler
Karadedelilerle
Sarnıçlıların dostluk meşalesine uzansın eller
En
ufak bir işimiz olduğunda bile koşardık karadede’ye
Bir balta
sapına, bir kürek sapına, bir diren bir yabaya
Çare
olurlardı dostlarımız demirci, marangoz inşaat ustasıydılar
Karda,
kışta, yağmurda çamurda her zaman candan koşturdular
Bu gün
karadede ‘de olacağım çalacağım kapınızı sizlerle olacağım
Paylaşalım
birlikte, yaşatalım bu gün eski günleri yeniden analım
Dönelim
istiyorum bu gün yıllar evveline sarılalım istiyorum köklerimize
İlmek
ilmek dokumak, uzanmak geçmiş de kalan güzel dostluklarımıza
Hane
hane ziyaret edeceğim, sizleri ne kadar özledim bilseniz
Bakraz
deresinden geliyorum bir çeşme başında mola versem ne dersiniz
Kobak’ın
çeşmesi hala gürül gürül akarken neler hissediyor bilirmisiniz
Kobak Mustafa,
Kobak İbrahim, Kobak Halil bir nesil bitti yeni nesil neredesiniz
Molla
Mahmut’un çeşmesinin başında kaval çalan çobanları görür gibiyim
Yaban
hayvanları,kuşların ziyaret ettiği bu çeşmenin yanı başından
Geçmiyorsunuz
artık, rastlamıyorum sizlere koptunuz ata topraklarından
Köy
catrıkına yakın sarnıçlı papa Zaman’ın çeşmesi de yok artık
Muttalip’in
su değirmeni çalışıyor mu hâlâ, o günlerden nerde yanıyor bir ışık
Makarnacı
Hüseyin pehlivanın oğulları Eşref,Yahya,Osman direniyorlar mı hala
Muttalip’ın
evlatları Mahmut ve İlyas değirmen taşlarını dövüyorlar mı sabırla
Kovanlık
boğazında köyün sürüleri, sürülerin başında yok genç çobanlar
Bir
araya gelip ne güzel oyunlar oynardık bir zamanlar neşelenirdi yaylalar
Şükrü
eğitmenim, ne zaman gelsem uğramaz mıydım size açık dursun kapın
Hüsmen
İbrahim can damarıydı vadimizin,erbabıydı demircilikte işinin
Kazma,
kürek,balta, saban,pulluk onun eseriydi tüm zirai aletlerin
Avcılık
da yarışırdı tümüyle Karadede’liler avcı Kadirle avcı Ali Osman
Bir
adım öndeydiler, sürek avına çıkılırdı kışın avcılarla dolardı orman
Hasan
onbaşının oğulları Hasan Hüseyin,Mustafa,Akif’i
Akkaş
Halis,Tombak İsmail,Âdem Mustafa,Âdem Halil’i
Posta
Salih,Toy Halim,Efraim Kurt hatırlar mısınız bilmem her birini
Dağarcığınızda
bir dirhem bir şey kaldıysa Ogünlerden birlikte anlatalım
İnce Mehmet
oğulları Ali ve Naim, sıhhiye erliği yapmıştı Naim
Hem
Sarnıçlının hem de Karadede’li hastaların yetişirdi imdadına
İğne
kutusunda şırıngalar, kaynatıp iğneleri saplardı anında damarına
Bir
Baytardan aşağı değildi engin bilgisi ile Gakcı Salim teşhiste hastalıkların
Derman
olurdu köylünün, tedavisini yapardı hastalanan hayvanların
Hafız
Osman’ın Koca Mehmet’in düşmezdi ellerinden testere ile rende
Biçer
doğrarlardı,hayat bulurdu keresteler ağaçlar mahir ellerinde
Naim
Ali Davul’un ustasıydı düşürmezdi davulu elinden
O
anlardı davulun gür sesinden nağmelerinden, dilinden
Babalinin
oğlu İsmail muhtar iken karadede köyünün
Telefon
hatları vardı muhtarlıklar arasında her köyün
Oyun sanır çevirir
dururdum Sarnıçtan kolunu telefonun
O
çocukluk günlerimde telefonla sohbetti benim için adı oyunun
Uğramadan
geçmeyelim Arabacıların Mustafa ile Arifi
Okulun
hemen yanı başındaki evlerinde bulalım Arif Çelik’i
Köyün
en alt başında çok güzel bir bahçenin içinde
Meyve
ağaçları ile çevrili muhacir Ahmet’in evinde
Bir
bardak soğuk ayrana hayır demezsiniz herhalde
Deli
Yusuf’un oğlu Osman’ a uğrayalım, az ilerde bekliyor Şevket
Kalpler
kırılmaz, kırgınlıklar olmazdı bu köyde elbet
Korucu
Osman Sarnıç’ın korucusuydu, sürekli sarnıçtaydı
Köye
gelişinde tüm çocukların gönlünü alır eğlendirirdi
Kırmızı
İsmail, Kırmızı Halil kardeşlerden kimler kaldı kimler var
Kimler
kaldı ki hayatta, hangi İl de yaşıyor şimdi torunlar
Yüzbaşının
oğulları Galip, Zeki kimleri arasam kimleri sorsam
Mestan
Hüseyin oğlu Mümin, Molla İbrahim kimleri unutmuşum
Bakkal
Hüseyin Hoca Her ne ararsan vardı bakkal dükkânında
Yağı,
tuzu, şekeri, giderdik Sarnıç’tan market alışverişini yapardık adeta
Kutularda
renk renk lokumlar akide şekerleri lokumlar kavanozlarda
Küçücük
bir kasaba gibiydi demircisi, nalbandı, berberi bulunan
Marangozu,
bakkalı, kahvesi ile farklı bir yaşamı içinde barındıran
Sabah
ezanından sonra günün telaşı çökerdi Karadede ’ye
Dolaşır
köy sığırtmacı toplar köyün sığırlarını sürerdi Hamza dereye
Ardından
Koyun keçi Çoban’ı çıkar toplar sürüyü yürürdü pınar direğe
Kuzuların,
oğlakların buzağıların çobanı da sürmeli deresine doğru yayardı
Gün
batımında ise hüzünlü bir telaş kimi koyunlarını kimi sığırlarını karşılardı
Evlerinin
önünde bekleşirken paylaşarak günlük yaşamdaki sırlarını
93
Muhacirlerinin son savaşçısıydı Kâhya Halil İbrahim köyünün
Terk
etmedi direndi direnebildiğince bağrında karadedenin
93
Muhacirleri yoktu artık, bir dönem bitiyor yeni bir dönem başlıyor
Doğu’dan
gelen ailelerle Karadedem’e bir başka yazgı taşınıyor
Şöyle
bir dolaşıp geçtim baştanbaşa, uğramaya uğraştım her birinize
Karıştırdıysam
ayrıştırın, toplaşıp birleştirin ortak oldum özleminize
Değinmeden
geçemem kısaca Sarnıçtan Karadede ‘ye göçlerden
Brıskillerden
Talat, Ramis Papalardan Fuat, Burhandan
Ağanlardan
Asri, Argunalardan Zülfi’ye oğulları Kenan, Adnan’dan
Bir
kaza sonucu ayağını kaybeden gurgmal İsmet’ten
Karadede
içinde bir Sarnıç oluşmuştu kısa bir süre bu göçlerden
Yıllar
sonra kaderi değişiyordu Karadede'nin Karadedelilerin
Çiftini
çubuğunu satıp, satıp, Terk edip, terk edip gidiyordu
Eskişehir,
Bilecik, Bursa’ya doğru ard, arda göçler sürüyordu
Ve bir
gün ne Muhacir ne Abhaz kalmıştı gün öyle başlıyordu
Şimdi
doğu Anadolu’dan gelen bir Halk var bu topraklarda
Bir
asrı aşkın bir yaşam sonlanırken yepyeni bir yaşamda
Yepyeni
yazgıların yazılacağı bu zümrüt yeşili vadilerin ortasında
Kimseler
yok artık, her nerede yaşıyorsa çocuklarınız, torunlarınız
Buluşacağım
onlarla, selam olsun hepinize Karadede’ den Sarnıç’tan
Gönüllerimizde
oluşturduğumuz köylerimizde
Mutlaka
bir yer vardır birbirimize bir köşesinde
Rıfat
ÖZBEY
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)