29 Haziran 2018

YIL 1968/SARNIÇ





Bugün Hayalimde
Masmavi bir gökyüzü yemyeşil bir vadi vardı
Karlarla kaplı dağlar çağlayan ırmaklar vardı
Yüreğimi kavuran damarlarıma dek işleyen
Tarihin derinliklerinden süzüle süzüle gelen
Abhazyam,Abhazyamla özdeş Abhazlar vardı

Hayalimde dönmek isterdim hep asırlar öncesine
Onun için sarmaya uğraştım yılları gerisin gerisine
Sara sara varabildim ancak elli yıl öncesine
İstiyordum Tsabala Abhazyama ulaşmak özüme

Bu yok oluş yolculuğunda dökülen göz yaşlarınla
Yeşermeye başlamıştı hayatlar Sanıçda umutlarla
 Bu gün varabildiğim yıl 1968
Varabildiğim yer SARNIÇ
Yüreğime kazıdığım Yurdum Tarihim Ecdadımla


25 Haziran 2018

TSABALAA 1960 larda bir ABHAZ köyü/MEZİT




Tısıtıpa Nadir Cengiz'in Düğününden bir Kare B.Elmalı Köyü Pazaryeri-Bilecik

1966 Yılında Ankara Üniversitesinde öğrenim gören Nazan Karlıova'nın Mezit/İnegölde doktora tezi için yaptığı 20 günlük bir çalışması sonucundaki gözlemlerini çok önemli bulmaktayım. Yazı içinde kayda değer olmayan ufak yanılgılar olmasına rağmen o günler güzel gözlemlenmiş bir okadarda güzel bir şekilde dikte ettirilmiş olduğu kanısındayım. R.Ö
 
1801’de Abhazya bölgesinin Rus himayesi altına girmesi ve 19.yüzyıl boyunca sürekli
artan Rus baskısının demografik açıdan bölgeye etkisi had safhadadır. Abhazya nüfusu
19.yüzyıl sonlarında halkın yarısından fazlasının -yaklaşık 300 bin- Osmanlı İmparatorluğu
topraklarına gerçekleşen zorunlu göçünden ötürü dramatik bir biçimde azalmıştır. İlk göç
dalgası 1866–67 yıllarında gerçekleşmiş ve 200 bin Abhaz Osmanlı’ya göç etmiştir.1
İkinci
dalga ise 1877–1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra meydana gelmiştir. Abhazya’da kalan
Abhazların Osmanlı’ya daha önce göç eden ırkdaşlarının yoğun biçimde yeraldıkları Osmanlı
kuvvetlerinin Sohum Çıkartması esnasında Abhazya’da çıkarttıkları isyanlar, General
Kravchenko komutasındaki Rus İmparatorluk ordusu tarafından bastırılmış ve tekrar
Abhazların ikinci kitlesel bir göçüne yol açmıştır. Başta Adapazarı ve Güney Marmara olmak
üzere İstanbul, Ankara, Düzce, İnegöl, Bilecik, Eskişehir, Samsun, Sinop gibi Anadolu’nun
çeşitli bölgelerine iskân edilen Abhazlar ayrıca Osmanlı imparatorluğu tarafından Suriye
Vilayetine de yerleştirilmişlerdir.
Bizim bu çalışmamıza konu olan Mezit köyü ise Güney Marmara’daki Abhaz
köylerinden birisi olup çevresinde hem Abhaz ve hem de Adige göçmen köyleri de mevcuttur.
Çalışmamızın ana kaynağını ise Ankara Üniversitesi Etnoloji bölümünde öğrenci olan Nazan
Karlıova’nın 1966’da Mezit köyünde yaptığı 20 günlük bir ekspedisyon teşkil etmektedir.2
Köyün tarihine ışık tutan kıymetli malumat ihtiva etmesi ve 1960’larda Mezit köyündeki
sosyo-kültürel yapının hangi aşamada olduğunu göstermesi bakımdan ehemmiyeti haizdir.
Mezit Köyünün Kuruluşu
Kaynağa göre Mezit köyünün sakinleri Bulgaristan’dan “93” harbi olarak bilinen
1877–1878 Osmanlı-Rus Harbinin Balkan cephesindeki ana mücadelelerinden birine sahne
olan Plevne’nin Rus Ordusu tarafından ele geçirilmesinden sonra çekilen ordu birlikleriyle
beraber göç etmişlerdir. Göç eden bu grup üçe bölünmüş ve diğer iki gruptan birinin sakinleri
Güneykestane köyünü diğeri ise Rüştiye köyünün kendilerine iskân edinmişlerdir. Mezit
köyünün Cumhuriyet dönemine kadar olan isminin Kafkasya’dan geldikleri köye izafeten
“Uzunbarış” olduğu fakat Cumhuriyet rejimi ile beraber köydeki yaşlı heyetin göç esnasında
başlarındaki liderin isminin Mezit olmasının hatırasını yaşatmak istemelerinden ötürü Mezit
olmuştur. Geldiklerindeki 110 hane olan köy 1960’daki verilere göre 270 kadın ve 200 erkek
olmak üzere 470 kişidir ve tamamı Abhaz’dır.
Mezit Köyünün 1960’lardaki Sosyo-Ekonomik Durumu
1960’lı yıllar Türkiye’deki kırsal alandaki yapının çözülmeye başlamasına tekabül
eden yıllardır. Hem ilçe merkezi olan İnegöl’e ve hem de Bursa vilayetine çok da uzak
sayılmayan Mezit köyü bu yıllarda hem sosyal olarak ve hem de kültürel açıdan şehir
hayatının etkilerini hissetmeye başlamaktadır.
Köyün ormanlık arazide olmasından ötürü zirai tarım için geniş araziler mevcut
değildir. Bu yüzden köylüler ziraatın yanı sıra hayvancılık ve ormancılık ile de meşguldürler.
1966’da köydeki 72 ailenin 65’nin kendine ait arazisi olup bunların 30 hanenin köy
koşullarına göre varlıklı olduğu kaydedilmektedir. Köydeki ziraat hayvan gücüne dayalı
olarak gerçekleştirilmekte olup köyde 230 büyükbaş ve 490 küçükbaş hayvan mevcuttur.
İşbölümünde ise tarladaki zirai meşguliyet için erkekler çalışmakta olup kadınlar yardımcı
roldedir. Haneye ait olan hayvanların bakımını ise kadınlar üstlenmektedir.
Tarlalardan alınan mahsulün tamamını kendi geçimleri için kullanan köyün sakinlerinin
mutfak kültürü de geleneksel yemeklere dayanmaktadır. Humbal, Kaçanak, Tubar gibi
yemekler köyün kültüründeki ana yemek çeşitleridir. Köydeki ekmek pişirilmesi ve diğer
bilumum işler için 12 tane evde fırın vardır ve bu fırınlar bulunduğu yerin bütün haneleri
tarafından ortaklaşa kullanılmaktadır.
Giyim konusunda ise köylüler 1960’larda geleneksel giysileriyle beraber şehir usulü
denilen giysileri beraber kullanmaktadırlar. Kadınların giyiminde muhafazakâr unsurların
göze çarptığı köyde erkekler geleneksel giysilerinden sadece başlık(Ahtarpa)’yı
kullanmaktadırlar. Eldiven, çorap, yelek, başlık gibi giysilerin hepsini kadınlar kendi
eğirdikleri yünlerden imal etmektedirler.
Köydeki evlerin tamamına yakını ahşap olup ekseriyeti iki katlıdır ve üç ev dışında
diğerleri balkonsuzdur. Klasik bir köy evinde alt katta mutfak, kiler ve duvarları yastıklarla
süslü bir oturma odası mevcuttur. Üst katta ise 2 baza ve 3 tanede oda bulunur ve bütün odalar
beyaz badanalı ve tertemizdir
Mezit Köyünün 1960’lardaki Sosyo-Kültürel Durumu
Mezit köyü ekonomik yönden her ne kadar şehir hayatının getirdiği etkilere açıksa da
kültürel açıdan Abhaz geleneğinden 1960’larda pek bir şey kaybetmemiştir. Köydeki en
önemli özellik genel olarak bütün Çerkes toplumlarına has olan büyüğe saygıyı şiar
edinmiştir. Mesela belirtildiğine göre köy kahvehanesine gelen yaşça küçük olanlar selam
verir ve yerlerine oturur fakat yaşlı biri geldiğinde selam vermeden yerine oturur bu esnada
ayağa kalkmış olan kahve halkı oturan yaşlıyı selamlarmış. Köyde hürmet ve saygı
gösterilenler yaşlılar, köyün öğretmeni, imamı, muhtarı ve köklü bir aileden gelen eşhastır.
Köyde iki adet camii olup bir tanesi her zaman açıktır ve genellikle yaşlılar camiinin
müdavimleridirler. Diğer camii ise dışarıdan getirtilen bir imam ile sadece ramazanda açıktır.
Bir ilginç husus ise haftanın günlerinin köylüler tarafından değişik anlamlarla
algılanması ile alakalıdır. Köylülerin geleneksel hayırlı günleri Pazartesi, Perşembe ve Cuma
günleridir. Yapılacak bir iş, düğün, kız isteme, hasada başlama gibi işlerin yanı sıra örgüye
başlama, elbise kestirme gibi sıradan işler dahi bu üç günün birinde başlarmış. Salı ve
Cumartesi günleri kesinlikle bir işe başlanmazken Çarşamba ve Pazar günleri ise zararsız
günlerden addedilirmiş.
Köy içerisinde evlilik dışı hiçbir ilişki kaydedilmemiş olup tek eşlilik hâkimdir.
1960’larda köyde birden fazla kadınla evli olan 3 aile tespit edilmiştir. Bunun sebebi de
evlilik üzerinden 3–4 sene geçtikten sonra çocuk olmayışından ötürü olduğu
kaydedilmektedir. Ev işlerine tamamen kaynana hâkim olduğundan. tam otorite sahibidir ve
evdeki gelinler üzerinde dominanttır. Köyde kadın dövme ve eşler arası geçimsizlik yoktur ve
köyden hiçbir kimse mahkûmiyet giymemiştir. Olan ihtilaflar ise köy meclisinde
çözülmektedir. Boşanma olayına ise çok nadir rastlanmaktadır.
Evin reisi ise baba o yoksa en büyük erkek kardeştir. Evde kadınlar ve erkekler ayrı
yemek yerler. Evdeki gelin kendine bir şey sorulmadıkça kesinlikle konuşamaz bu ancak eve
10–15 sene geçmesi ve sonrasında eve yeni bir gelin gelmesi sonucu kaynanası yanında
konuşma müsaadesi verilebilir. Evde katiyen oğul ve gelin kaynana ve kayınpederinin
yanında beraber bulunamaz ve çocuklarını anne babasının yanında sevemezler. Köyde
1960’larda dışarı kız verme âdeti yok gibidir. Bu yüzden bütün köy birbiriyle akraba
durumundadır.
Köydeki evlenme hususu ise bazı kaide ve kurallar etrafında gerçekleştirilmektedir.
Köyde aileler arasında belirli bir başlık akdolunmaktadır. Kız isteme usulü ise 3 adımdan
oluşmaktadır. İlkinde kız erkeğin ailesi tarafından görülmeye gidilir ve kız misafirlere kahve
ikram eder. İkinci defa da kız misafirlere görünmez ve kaideler etrafında kız istenir ve cevap
“kısmetse olur” dur. Bir hafta sonrasında ise tekrar gidilir ve kesin söz alınır ve bu söz evet
olmak durumundadır. Kız tarafının olumsuz cevap vermesi mevzubahis değildir. Kız söz
kesildikten sonra hala, dayı, amca gibi yakın bir akrabasının yanına gider ve o evden gelin
gider. Kızın bu akraba evinde kaldığı müddet zarfında her gece Tashamara denilen köyün
delikanlı ve kızlarının toplandıkları ve eğlenceler düzenlenir. Alaf da denilen bu muhabbetlere
her aile kendi kız ve oğullarının gitmesine izin verir hatta teşvik eder.
Düğün merasimleri erkek evi tarafından yapılır. Köy içerisine ve komşu köylere haber
verilmesi sağlanır ve herkesin katılımının olması sağlanır. Düğün Cumartesi öğleden sonra
başlayıp Pazar günü öğle üzerine kadar devam eder. Kızlar ve erkekler dans edip şarkılar
söylerler. Pazar öğle yemeğini müteakiben gelin bulunduğu evden atlı bir araba ile alınır.
Düğün için gelen konuklar mümkün olduğu kadar ev sahibine zorluk çıkartmakta
serbesttir ki bu köyler arasında kimin daha fazla zorluk çıkartacağına dair tatlı bir rekabet
halinde olmaktadır. Mesela düğüne gelen bir misafir yattığı odanın başucunda sabaha kadar
nöbet bekleyen birini talep edebileceği gibi yapılması o anda mümkün olmayan bir yemeği
isteyebilmektedir. Bu çıkartılan zorluklara katiyen şikâyetçi olunmaz ve mukabili için eziyet
çektirenlerin köyündeki düğün beklenir. Düğün yapıldığı esnada düğün evinin çatısına bir
sopa bağlanır ve ucuna da yumurta konulur. Uğur getirdiğine inanılan bu adet köyün
gençlerinin yumurtayı vurmasına kadar devam eder.
Düğün sonrası gelin iki ay sonra akraba erkeklere görünür. Evlendikten en az altı en
çok on iki ay sonra kayınpeder önce damadını ve sonrasında da kızını evine davet eder ve
burada da damat konuşmaz ancak bir at veya tabanca hediye edilince konuşurmuş. Bu
misafirlik yaklaşık iki ay sürer ve kızın akrabaları gelin ve damada çeşitli hediyeler
getirirlermiş.
Normal koşullarda cereyan eden düğünlerin yanı sıra bir de kız kaçırma âdeti köyde
yaygındır. Kız kaçırma iki türlü olup ilkinde kız kaçırıldıktan on gün sonra taraflar
barışırlarmış. Fakat köy dışına zorla kız kaçırmada ki kızın rıza göstermesi halinde dahi bu üç
sene sürermiş.

Sonuç
Referans alıp kendi notlarımızla tertip ettiğimiz bu çalışma 1960’lardaki bir Abhaz
göçmen köyünün aslında kendi barındırdığı kültürel öğeler ile kentleşmenin getirdiği
“medeniyet” arasındaki çatışmanın başlangıcıdır aslında. Ve bu kaçınılmaz olarak ikincisi
lehine işlemektedir. 1960’larda şehirleşme kendini giyim-kuşamın değişmesi gibi konularda
kendini göstermesine rağmen orijinal Abhaz yaşam biçiminde ve kültürel öğelerde çok fazla
hissedilmemektedir. Fakat sistemin kaçınılmaz sonucu olarak her yerde olduğu gibi Mezit
köyünde de 1960’lardaki mevcut korunabilen öğeler de bugüne kadarki süreçte
orijinalliğinden çok şey kaybetmiştir ve görev eldekilerin çabaların boşa gideceği bariz de
varsa kalanları muhafaza etmektir.

Saynakça
Dok. Öğr., Bilkent Üniversitesi Rusya Çalışmaları Merkezi.
1 G. A. Dzidzariya, Makhadjirstvo i problemyi istorii Abkhazii XIX stoletii, Sohum: 1982. s.157.
2 Nazan Karlıova, Mezit köyünün etnolojik tetkiki, Yayımlanmamış Mezuniyet Tezi, Ankara: 1966.

Aynı kaderi paylaşmışız
Perişan olmuş dağılmışız
Yıllarca birbirimizden habersiz
Farklı yörelerde yaşamışız
Tsaballı olmamızla övünüp
Kalbimizde yaşatmışız

16 Haziran 2018

Geçmişte Kalan BAYRAMLAR


Bayramları neşe ile geçirdiğim
Sarnıçdaki çocukluk günlerim
Yaşamın içinden berrak sular gibi
Anılarımın arasından akıp gidiyor
Bir meçhule doğru durmaksızın
Düşlediğim yarınlar ise
Artık hayal ötesinde
Oysaki ben gün boyu şeker toplamaktayım
Ev ev dolaşarak el öperek

Tüm dost ve akrabaların Ramazan bayramını kutlarım
Her nerede iseniz Sarnıçımızı soluyarak, düşleyerek, yaşayarak ...