
Selam sana Tsabal'ım selam sana canım Abhazya'm
Yerkürenin incisi gönüllerden yükselen asil sevdam
Dönsem yüz elli yıl öncesine ışınlanıp hasretimi
katsam
Söndürebilir miyim yangına dönen göğsüne kapansam ?
Diner mi
acıların canım Tsabal'ım, canım Abhazya'm ?
Sarnıç’ta toplaşan atalarımın ruhlarına
fısıldayabilsem
Sonsuz âlemlere doğru uzanıp gözyaşlarımı akıtabilsem
Sarnıç’ı yurt edinen atalarım Apsilyalılara ulaşabilir
miyim?
Sürgün yollarına düştüklerinde bir gün dönmek ümidiyle
Acılarını içlerine gömüp ayrılırken kan ve gözyaşıyla
Kiminin yolculuğu sona eriyordu bir kaç saat sürmeden
Cansız bedenleri sürüklenip atılıyordu güvertelerden
Hüzünle sonlanırken yolculukları ulaşabildikleri
sahillerden
Uzaklaşıyorlardı sevdiklerine bir mezar taşı bile
dikemeden
Kiminin yaşamı ıstırap içinde sürdü bitmez bir elem
içinde
On bin yıllık bir kültürün mirasçıları koparılmıştı
Tsabal'dan
O kahredici sürgünün ardından, o yok oluşun kıyısından
Son bir çırpınış son bir umutla ulaşılabilinen Balkanlar'dan
Anadolu’ya sürüldü yaşama tutunanlar, sıtmadan, koleradan
Oysaki asırlar boyu direnmişti Tsabal, Roma’ya Bizans’a
Yağmacı Perslere, gözü dönmüş çarlara, Acemlere,
Araplara
Apsuvalar Tsabal'ı terk ediyordu ilk kez Bronz Çağı'ndan
bu yana
Sana ulaştılar, sana tutundular sende hayat buldular
SANIÇ'IM
Yanıyor ocaklarımız tütüyor bacalarımız Sarnıç’tayız
biz
En eski tarih biz, en eski kültür biz TSABALLIYIZ BİZ.
21.05.2013
Rıfat BEYA